Hafıza Yazısı :7 (Süleyman Reşidoğlu – İnşaat Mühendisi)
Mutfak penceresinin önünde durmuş yağan karı seyrediyordum. 8. Kattan izlemesi de ayrı bir güzel oluyor, hele ki dört gözle ve dualarla beklenen kar yağışı ise…
Hanımıma dönerek:
“Kar ne kadar da güzel de yağıyor acaba buna üzülen var mıdır?” dedim.
Hanım ne demek istediğimi anladı.
“Allah yardımcıları olsun” dedi.
“Amin!”
Nereden bilebilirdim ki birkaç saate koskoca şehir evsiz kalacak; kar işkence, dualar bizim için olacak.
Tüm depremler gibi bu deprem de ansızın geldi. Çocukların odasına koştuk. İkisi de uyanmıştı. Şaşkınlıkla, korkuyla öylece bakıyorlardı. Hemen kucaklayıp odadan çıktık. Kaçmak için gösterdiğimiz her çaba anlamsızdı. Kaçış mümkün görünmüyordu. Bir süre sonra bu çabanın, hele kaçışın boş olduğunu anlayıp durakladık. Dilimizde dualarla korku içinde beklemeye başladık. Sürdükçe süren deprem şükür durmuştu.
Apartmanda kapılar açılmaya başlamıştı. Çok şaşırtıcı bir şekilde etrafta müthiş bir sessizlik vardı. İnsanlar sanki konuşmaya korkuyorlardı. Herkes suspus. Sessizliğe gizlenmiş bir telaşla aşağı iniyorlardı.
Çok şükür aşağıdaydık.
Arabalara binmeye başladık. Kardeş, baba, amca… Telefonda seslerini duymak bizi oldukça rahatlatmıştı.
Araba ile yoğun trafikte giderken beş yaşındaki küçük kızımın:
“Hayatımda böyle deprem görmedim!” demesi bizi biraz da olsa gülümsetmişti.
Nihayet, büyük ailenin toplandığı kreşe gelmiştik. Gün ağır ağır sabahın aydınlığına evriliyordu. Depremde sabahı görmek müthiş bir duygu.
Çaresizlik içinde bekledik beklemesine lakin, öğlen vakti, daha şiddetli ve daha yıkıcı bir deprem Malatya’nın belini kırdı.
Ortaya çıkan tablo bir şeyler yapmak gerektiğini haykırıyordu.
Aileler için güvenli ortam oluşturduktan sonra “sahada” yerimi almıştım.
Yaklaşık on beş yıldır Malatya’nın muhtelif yerlerinde inşaat yapan birisi olarak binalarımın durumunu da merak ediyordum. Depremin ikinci gününde yaptığım bütün binaları hızlıca gezdim. Tamamının sağlam olduğunu görmek beni oldukça mutlu etmişti. Basında, müteahhitlere yönelik olumsuz haberler hızla yer alıyorken binalarımın sağlam olduğunu görmek bu mutluluğumun temel nedeniydi diyebilirim. Defalarca Allah’a şükrettim. Şükrümü sahada da ifa etmeliydim.
Olanca imkanımla yaralara b ir nebze de olsa merhem olmaya gayret ediyor, gelen yardımların dağıtılmasına yardımcı olmaya çalışıyordum. Allah bu millete zeval vermesin. İlk yetişen il Elazığ’dı. Allah Teala, tereddüt etmeksizin yardıma koşan herkesten razı olsun. Gelen yardımlarda gördüm ki bu necip millet evinde neyi varsa göndermiş. Az demeden çok demeden…
Depremin 12. günü küçük kızım hastalandığı için aniden İstanbul’a gitme kararı aldık. Çünkü İstanbul’da hastane vardı. En önemlisi orada kalacak bir evimiz vardı. Önce Elazığ’a, oradan da İstanbul’a gidecektik. İçimde tarifi zor bir burukluk vardı. Son bir yıldır işim gereği İstanbul’a çok gidip gelmekteydim ve her gidişim de çok keyifli olurdu. Çünkü hayallerimin şehrinde iş yapıyordum. Malatya umurumda bile olmuyordu! Ama bu sefer farklıydı. Kendi kendime; demek ki Malatya’dan göçümüz böyle olacakmış, hayırlısı, diyordum… Bu duygularla kendimi avutmaya çalışıyordum. Uçağa bu duygularla bindim. İstanbul Hava Limanı’na indik. Bir akrabamız bizi karşıladı. Ayaküstü merhabalaştık. Arabaya bindik. O andan itibaren ben de müthiş bir duygu seli… Araç ilerledikçe kendimden utanmaya başlamıştım. Sanki vatanına ihanet eden, savaştan kaçan biri gibi hissettim kendimi. Hâlbuki İstanbul’daydım. En sevdiğim şehirde.
Ağzımı bıçak açmıyordu. Akrabamız da artık soru sormuyordu. Belki de anlamıştı durumumu. Hava limanından eve kadar yaklaşık bir saat boyunca yutkundum durdum. Akrabamızın evine gelmiştik. Dört gün misafir ettiler. Oradan kendi evimize geçtik.
Buralarda hayatın normal akışını görmek beni çok şaşırtmıştı. İkilemlerde anlam veremiyordum. Şehrin gözüken yerlerine asılan destek pankartları bizi hem hüzünde duygulandırıyor hem de mutlu ediyordu.
İkilemlerdeki utanma duygusunun verdiği ezikliği bir süre üzerimden atamadım.
Evet, İstanbul’da olmaktan, şantiyeye gelip işleri yeniden başlatmaktan utanıyordum. Belki kendimi şöyle avutuyordum: hayat devam ediyor!
Ailemi eve yerleştirdim, çocukları en yakın okula kayıt ettirdim. Kayıt esnasında okul müdürünün beni başka bir odaya alması bende ilk önce, “bağış falan isteyecek” duygusu uyandırdı. Müdür Bey’in sessizce, herhangi bir ihtiyacımızın olup olmadığını sorması beni bir kez daha sarsmış, susup kalmıştım. Konuşamadan, elimi göğsüme götürüp teşekkür ettiğimi hatırlıyorum.
Bir hafta sonra tekrar Malatya ya döndüm. İstanbul-Malatya arası geliş gidişlerim devam etti. Bir yandan harabeye dönmüş şehrimde verdiğim bir mücadele var, diğer yandan İstanbul’da süren işlerim.
Bir karar vermek lazım yeni baştan. Biz de kararımızı verdik: Malatya ya kesin dönüş yaptık.
Kızımın da dediği gibi, hayatımda böyle bir deprem yaşamadım! Allah bir daha yaşatmasın! Amin! Sağlıcakla kalın.