Hafıza Yazısı: 26 (Asım Demirkök - Yazar )

Hafıza Yazısı: 26  (Asım Demirkök - Yazar )
A- A+

BU YAZI BİR DOSYA DEĞERİNDEDİR.
DEPREM HAFIZASININ KAYDA DÖNÜŞMESİ 
Değerli Dr. Ali Yalçın kardeşim felaketin büyüğünün büyüğünü yaşadığımız deprem felaketimizin geleceğe köprü olacak yazılar yazılmasını ve bunların gelecek kuşakların hafızalarında yer etmesi için bir kitap hazırlığına altlık olmak üzere bir ‘’Hafıza Yazısı’’ yazmamı söylediğinde, dostum Ali Yalçın’a elbette yok diyemezdim. Oturunca klavyenin başına sanki eşimle, çocuklarımla yaşadığımız ‘’Büyük Felaket’’ hafızamdan silinmişti. Oysa insanda var olan hafıza; ‘yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak saklama gücünün olduğunu’ bir anda düşününce ve hafızamdaki ‘’Deprem’’ kavramı ile birleşince birden arka arkaya hafızamdan, zihnimden sıyrılıp ‘’Depremle’’ ilgili dağarcığımda deprem öncesi olup bitenler ile, olup bittikten sonrakiler peş peşe sökün etmeye başladı. Biran için gözlerimi kapatıp zihnimin derinliğine indiğimde bir de ne göreyim yaşadıklarımın hepsi kayıtta ve orada olduğu gibi duruyor. Ve bunların tetiklenmesi için bir ışığın tutulması ve bu ışığın ortalığı aydınlatmasına vesile olduğu için, ‘’enformasyonumun’’ güncellenmesinin kayıtlara geçmesine sebep olduğu için değerli dostum Ali Yalçın kardeşime şükranlarımı arz ediyorum.  
Ancak bu öyle bir ‘’Kayda Düşen Vurgun’’ yazısı olmalı ki ne geçmişini ne de ‘’Vurgun’’ sonrası yaşananları kayıttan silmek mümkün olmasın. Bu ‘’Büyük Vurgun Felaketinin’’ şeceresinin geçmişini ve bu ‘’Hafıza Yazısının Kayda’’ girdiği 18 Ekim 2023 Çarşamba gününe kadar yaşananlar ve sonrası ‘’Belgeleri ile birlikte Kayda’’ düşmeli.    
Kendi kendime; Asım Demirkök zihnindekileri yazıp ortaya dök, döküp yaz ki gelecek kuşaklar hem deprem öncesi olanları hem de deprem sonrası yaşadığımız gerçekleri zihinlerine nakşetmeli ve kendi zihinlerine yerleştirdikleri ‘’Enformasyonlarında’’ olduğu gibi kendilerinden sonraki kuşakların da bu acı yediren vurgundan dersler çıkararak gereken önemlerini almalarına vesile olacak bir ‘’Zihin Enformasyon Hafızası’’ yazısı olarak not düşmeliler diye düşündüm. Bu nedenle de bu hafıza yazısını kayda geçirmeyi düşünen arkadaşlara buradan onlara seslenerek ayrıca teşekkürlerimi, sevgilerim ve saygılarımı iletmek isterim.
 ‘’Büyük Deprem Vurgun Felaketini’’ yaşamamıza neden olan ‘’Kent Yöneticilerimizin’’ gelecek kuşaklara duyarsızlıkları nedeniyle, nasıl göz göre göre yaşadığımızı da yazarak, gerçekleri belgeleri ile önlerine koyarak işe başlamak istiyorum.
1-      Bu deprem ve depremler hemşerilerimiz yalnız 6 Şubat 2023 Deprem Felaketi ile bu topraklarda buluşmadı, yaşanmadı ki. Öncelikle bu zihinlere işlenmeli. Bizler bunu yaşadıysak, bizden öncekiler dedelerimizin dedelerinin dedeleri de bu ‘’Vurgunu’’ yediler. Tarihsel kayıtlara göre 995 yılından başlayarak bazı yılları atlayarak günümüze uzanan sürece şöylece bir göz atarsak. 1890 6- Malatya ve 1893 6.6 Malatya ve civarı. Malatya’da ağır tahribat. Çarşı tümüyle yıkılmış ve harap olmuş tur. 400 kişi ölmüş. Şehrin kuzeyinde İzolu bucağında ağı hasar, can ve mal kaybı. 14.04.1964 6.2 Malatya ve Adıyaman’da hasar ve mal kaybı. 1986 yılında Sürgü, Doğanşehir ve Malatya’yı yine 1987 yılında Doğanşehir ve Malatya’yı etkileyen depremleri ekleyecek olursak Malatya’mızın ne kadar ciddi bir deprem riski taşıdığını söylemeye bile dilim varmıyor. Sözün özü olarak; bu riskten bizi kim kurtaracak? Hemşerilerimizim tümünün katılımı olmadan, yarınlarımıza sahip çıkmadan, asla diyorum. Ya siz? Bugüne kadar yaşanan bu deprem vurgunlarını tarihe not düştüğüm kayıt; Çerçeveye Sığmayanlar kitabımın birinci cildinin 123 sayfasına ‘’Malatya’da Deprem Riski’’ olarak girdi. Aynı zamanda bu kayıt 14 Mayıs 2003 Malatya Güneş Gazetesi’nde Asım Demirkök ’ün köşe yazısı olarak yayımlandı.  
2-      Elbette deprem riskinin Malatya’mızda olacağını ve yaklaştığını söyleyip kenara çekilemezdim. Yine Çerçeveye Sığmayanlar kitabımın birinci cildinin 127’nci sayfasında, aynı zamanda 28 Mayıs 2003 günü Malatya Söz Gazetesi’nde şu başlıkla ‘’Türkiye Kıpır Kıpır, Ya Malatya?’’ diyerek bu yazımdan deprem öncesi alınması gereken notlardan özet olarak sizlere birkaç not sunacağım. 
  2-a) Birincisi; son yirmi beş yıl içerisinde yapılan kamu binaları başta olmak üzere, tüm yapıların hem zemin etüdü boyutuyla hem de yapı itibariyle olası bir depreme karşı nasıl sağlıklı bir yapıya kavuşturabiliriz? Bunun mali boyutuna kimler ne kadar katkı sağlayabilir? 
  2-b) İkincisi; bundan sonra yapılacak tüm yapıların başta zemin etüdü olmak üzere, bütün aşamaları göz önünde bulundurularak sağlıklı bir yapılaşmayı nasıl gerçekleştirebiliriz? 
3-      Eğer ben ,Asım Demirkök olarak, deprem riskinin bu kadar yakın olacağına ilişkin bir öngörüm varsa; olası bir deprem anında ve sonrasındaki hazırlıklarımız neler olmalıdır diye bir yazı ile bunu hem Malatya’mız yetkilerinin ve hemşerilerimizin ne gibi önlemler almaları gerektiğine ilişkin bir yazı ile paylaşmalıydım ve Çerçeveye Sığmayanlar kitabımın birinci cildinin 128’inci sayfasına ‘’Muhtar Evleri Ne İşe! Yarar?’’ Başlıklı bir yazı ile not düşmeliydim ve düştüm... İşte bu nottan bazı özet notlar. 
3-a) Bugünden başlayarak teknik yapılara uygun yapılar yapsak da şunu iyi biliyorum ki, Malatya’mızın genelinde gerek kaçak ve gerek kontrolsüz yapılar sonucu, olası bir depremde ‘’Çok Sancılı Günler’’ geçireceğiz. Bu sancılı günlerin hem kısa sürmesi hem de sancının azaltılması bugünden atacağımız adımlara alacağımız kararlara bağlı bir şey. Kentimiz kaderini ne tek başına atanmışların ne de seçilmişlerin ellerine terk edecek kadar”Ne Bilinçsiz, Ne de Duyarsız Olmalıyız.’’ Şundan emin olalım ki, kentli olarak bizler, her konuda ne kadar duyarlı ve bilinçli olursak, ‘’şehrimizin yöneticilerinin de duyarlı ve bilinçli adım atmalarını sağlayabiliriz diye düşünüyorum.’’ O zaman konuya nereden başlamalıyız diye bir soru yönelterek başlamak istiyorum. Hafızalara kayıt için yine o yazımdan birkaç özet notlar.
  A-) Kent genelinde kriz ana merkezine bağlı mahalle alt birim “Kriz Odalarının” alt yapısını oluşturarak, hazır halde bulundurulması, zamanında gerekli değişikliğin yapılması. 
B-) Arama ve kurtarma ekiplerinin giderek kent geneline yayılacak şekilde yapılandırılması. 
C-) Deprem anında hareket edecek sağlık ekiplerinin oluşturulması. 
D-) Yıkılan, hasarlı binalardan ya da korkuları nedeni ile evlerini terk etmek durumunda kalanların barınmalarını sağlayacak ‘’(Çadır Gibi)’’ olanakları hazır bulundurmak. Bunların yerlerini hazır tutmak. 
E-) İnsanlarımızın yiyecek ve içeceklerini sağlayacak ekiplerin hazır hale getirilmesini sağlamak. 
F-) Tuvalet ihtiyaçlarını giderecek uygun mekânlar hazırlamak. 
 
 G-) Depremin ardından hasarlı ve oturulmayacak binalar konusunda vatandaşlarımıza zamanında bilgi aktaracak teknik ekiplerin oluşumunu sağlamak. 
 H-) Her türlü olumsuz davranışlara ‘’(Hırsızlık Dâhil)’’ karşı genel güvenlik birimi oluşturmak. 
 I-) Genel güvenliğe bağlı olarak mahalle ve gerekirse site ve apartman bazında o yöreyi tanıyanların katılımı ile alt güvenlik birimleri oluşturmak.
Evet Evet; Geçmişte tarih, nasıl her şeyi yerli yerine oturttuysa, ‘’Geçmişte Olan Olduysa, Bugün Olacak Olan Oluyorsa,’’ bugün bizler onları görüp çekilen acılara hayıflanıyor güzelliklerine sahip çıkıyorsak, yarın da ‘’Olacak Olan Olacaksa’’, bugüne bakanlarda tarihin bizleri oturttuğu yerleri, yerli yerine oturttuğunu göreceklerdir. O zaman bize düşen tarihin olay ve olgularından dersler çıkararak yarınların ‘’Hafızalarına Not Düşmek’’. Bende tamda onu yapmaya çabalıyorum. Ve 6 Şubat 2023 ‘’Büyük Deprem Vurgununa’’ geçmeden biraz daha yaşadığımız bu deprem felaketinin öncesine hemşerilerimin dikkatlerini ‘’ÖZELLİKLE BURAYA AKTARACAĞIM ÖZET NOTUMU’’ okumalarımı ve bu ‘’ÖZET NOTTA’’ gösterdiğim kaynağının bütününe ulaşmalarını, ‘’ZİHİNLERİNE İŞLEMELERİNİ’’ öneririm ki yazdıklarım kaynakları ‘’ZİHİNLERİNE YER EDEREK’’, bizlerin düştüğümüz hatalara düşmesinler ve bizim yaşadığımız acıları bizden sonrakiler yaşamasınlar. İşte size özet olarak aktaracağım belge kaynağın ‘’Çerçeveye Sığmayanlar’’ kitabımın 2.inci cildinin 16 sayfasından başlayıp ve 22 sayfasında son bulan ‘’Malatya Gerçeği ve kentsel Dönüşüm başlıklı 1ve 2 iki başlıklı yazımdan özet notlar.’’ Yine aynı başlıkla 13 Aralık 2007 ve 14 Aralık 2007 tarihli Malatya Gerçek gazetesindeki iki köşe yazımdan ‘’Özet’’ notlar.


Malatya’mızın kentsel dönüşüme neden ihtiyacı vardır ve bu dönüşüm neden zorunludur konusunu “Çerçeveye Sığmayanlar” adlı kitabımda geniş geniş açıkladım. Ancak hafızamızı bir kez daha yenilemek ihtiyacı duydum. Bir kere Malatya cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte şehir olmuş. Yani il olmuş ve Malatya kentinin bir merkez ilçe belediyesi olmuş. İlk belediye başkanımız rahmetli Hasan Derinkök 1924-1928 yılları arası kentimizin belediye başkanlığını üstlenmiş. Ondan sonra bugüne kadar bu yazıyı yazdığım güne kadar 20 belediye başkanımız bu kentte belediye başkanlığını görevini yürütmüşler. Ne acıdır ki CHP’lisinden ANAP’lısına, Fazilet partisin den AKP’lisine kadar tümü parti ayrımı ve meslek ayrımı yapmadan mühendisinden avukatına mimarından çiftçisine meslek erbabına kadar ‘’bu kentin kimliğini, dokusunu, mimarisini ve mücavir alanını ne doğru dürüst tanımlayabilmiş ne de Malatya kentinin 25 binden başlayıp bir milyona dayanacak nüfusunu tahayyül edebilmiş. Ne de kentimize bir vizyon oluşturabilmişlerdir’’. Bu acı gerçek herkesçe bilinmeli ve kabullenilmeli ki bundan sonra gelecek kuşaklarımıza doğru dürüst bir Malatya kent kimliği, kent dokusu ve kent mimarisi ile birlikte ‘’VİZYON’’ oluşturabilelim. Bugüne kadar kentimizin doğru dürüst bir “MÜCAVİR ALANI”, 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı tasavvuru ortaya konmamış. Bu mücavir alan tasavvuru üzerine bir imar planı yapılmamış, yapılmaya çalışılan geçici imar planlarına bile sadık kalınmayarak, belediye daimî encümen ve belediye meclisi tarafından sürekli imar planları üzerinde ‘’Tadilat’’ yapılarak bir kısım hemşerilerimize büyük ‘’RANT’’ alanları yaratma becerisi göstermişlerdir. İtirazı olan belediye başkanları varsa bunu imar planları üzerinden her zaman kanıtlamaya hazırım hodri meydan. Kentimiz ‘’birinci derce deprem’’ riski altındadır. En son Malatya ‘’7 şiddetinde bir deprem 1890’lı’’ yıllarda olmuş. Büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olmuştur. Deprem uzmanları böylesi bir depremden sonra 100 ile 140 yıl arasında büyük bir depremin o alanda olacağını dile getiriyorlar.  ‘’Malatya’mızın da böyle bir deprem riskiyle 2010-2030 yılları arasında yaşanacağını söylemek kâhin olmayı gerektirmiyor.’’ Ve olan oldu ve ‘’6 Şubat 2023 Yılında Vurgunu yedik’’. Geçtiğimiz yıl Malatya’mıza gelen ve ülkemizin en büyük deprem uzmanlarından olan Prof. Dr. Naci Görür hocamız 7’nin üzerindeki bir deprem riski ile karşı karşıya kalacağımızı ve buna karşı acil eylem planlarımızı bir an önce almamızı, Altın Kayısı Oteli’nde, sağır sultanın! duyacağı bir dille kamu oyumuza açıklamıştı. Demek ki ‘’Malatya’mız Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar ne yeraltına ne de yerüstü kaynaklarımızı ne hazır hale getirmiş ne de sahiplenmişiz’’. 


1950’li yıllardan başlayarak, Malatya kentinin, kenarını, kenarın kenarını hem köylerimizden hem de civar illerinden ve köylerinden göç eden hemşerilerimize ‘’fiziki ve kültürel’’ hiçbir alt yapı yapmadan sunmuşuz. Demek ki kentimizi; kimliği, dokusu, yeşili, deprem gerçeği, alt yapısı ile birlikte “ŞEHİR” haline bugüne kadar dönüştüremediğimiz gibi, hep beraber yaşam tarzımızla, düşünce alışkınlıklarımızla, hem “KÖYLEŞTİK!” hem de “KÖYLÜLEŞTİK!” Peki, buradan kurtuluş yolumuz yok mu? Var. Ben geleceğe ilişkin hiçbir zaman umudumu ve vizyonumu yitirmedim. Umutlarını yitiren insanların kendilerine ve ülkelerin geleceklerine ilişkin bir hayırları yoktur ve olamaz. Bundan kurtuluşun adı ‘’MALATYAMIZDA KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR” ya olacak ya da olacak.    
Biran için gözlerimi kapatıp zihnimin derinliğine indiğimde bir de ne göreyim; ‘’O Büyük 6 Şubat 2023 Deprem Vurgununda’’ yaşadıklarımın hepsi kayıtta ve orada olduğu gibi duruyor.


Öyleyse, bir de ‘’6 Şubat 2023 Yaşadığımız Deprem Felaketinden’’ sonra yaşadıklarımla birlikte, yazdıklarımdan notlar düşerek yola koyulalım. Her birimiz deprem sonrası en yakınlarımız olmak üzere binlerce hemşerimizi kaybettik. Yine binlerce yaralılarımız ve sakatlananlarımız oldu. Yüzbinlerce binalarımız yıkıma uğrayıp evsiz, barksız kaldık. Can havliyle yıllarca emek harcayıp malımızı mülkümüzü bırakarak canımız kurtarmak kaygısı ile sığınacağımız yerlere taşındık. Bu kimi yerde akrabalarımız, kimi yerde kamu binaları, kimi yerde duyarlı vatandaşlarımız bizlere kucak aştı, bağırlarına basıp yaralarımıza merhem olmaya çalıştılar. Bu hercümerç içerisinde yüzbinlerce hemşerilerimiz ‘’Deprem Hafızalarına’’ acıları ile kişisel yaşanmışlıklarını kayda geçirip gelecekte büyük bir hikâye oluşturacak kitaplar oluşturacaklar.


Oysa benim aklım fikrim Havasını soluduğumuz, kana kana suyunu içtiğimiz, caddelerini sokaklarını ceketlerini arşınladığımız, yeri geldiğinde omuz omuza, göz göze yürüdüğümüz, kapı önlerinde yaz günlerinin keyifli akşamlarında çaylarımızı yudumlayıp kahkahaları basıp, mahalle havasını yaşadığımız yerleri nasıl olurda daha güzeline kavuşturarak bir yaşam merkezine, şehrim Malatya’mızı hemşerilerimizi kavuştururuz düşüncesi zihnimiz bir köşesini hep işgal etti.
Şehrim elbette bu yıkık dökük haliyle kalamaz, hemşerilerimize geçmişimize, Malatya’mıza yapılan plansız kentleşmenin yerine belki de bu ‘’ Büyük Felaketi’’ fırsata dönüştürerek, daha ‘’İmar Planlı’’ şehri onca deneyimize rağmen elbirliği ile yenden inşa ederiz düşüncesi ile kentimizin yeniden ihyasına yönelik atılan her adımları dikkatle okumaya, anlamaya ve bunlara elimden geldiğince çözüm üretmeye çalıştım. İşte ben kısaca o korkunç depremi en yakınlarımla birlikte yaşadığım konuya özet olarak değindikten sonra, hemen şehrimin deprem sonrası ‘’ihyamı’’ yoksa eskisinden hemşerimizle birlikte bizim uyarlarımıza rağmen bir daha ‘’ihyasını’’ bulamayacağımız bir kente doğru mu gidiyoruz ona bakmaya çalışacağım.         

 
6 Şubat 2023 saat 03 sularında uyku tutmamış, her zaman uyku tutmadığımda yatakta kıvranacağıma uykum gelene kadar internetin başına geçip okumaya başladım. Yazıların içine gömülmüş gidiyordum ki önce bir sallantı ile irkildim, baktım devam ediyor, eşimi uyandırarak fazla telaşa mahal vermesin diye kalk kalk ‘’Deprem’’ oluyor deyip daha önce deprem olduğunda gideceğimiz odaya yönelip oraya oturduk. Sanki zaman durmuş, o yıllardır okuyup yazıp sonra bu konunun uzmanları ile yaptığım programlar aklıma üşüşmeye başladı. Bu anlatılanlara benzemiyordu, ya da benziyordu da zihnim mi kabul etmiyordu. ‘’Salladıkça Sallıyor.’’ Durmayı bir türlü bilmiyordu. Dur dur deprem deyip eşimle birbirimize sarılıp tavanın, duvarların ne zaman gelip üzerimize çökmesini bir süre bekledik. O anda çocuklarım gözlerimin derinliklerine gelip oturdu. Eşim Vasfiye’nin de benden çok zihnine çocuklarımızın girdiğini yüzüme bakışından sezinledim. Sallanmamız yavaşlamaya başlayıp durunca elim telefona aceleyle gidip, Malatya Bostanbaşı’nda yaşayan oğlum Özgür’ü aradım. Sesini duyunca rahatladım. Oğlum, baba hemen aşağıya arabaya inip sizi almaya geleceğiz deyince rahatladım. Hemen Hatay’da görev yapan oğlum İbrahim’e telefon etmem gerektiğini düşündüm. Şimdi Malatya’daki bu depremi duyunca büyük telaşa düşeceğini düşünerek bizlerin büyük bir deprem yaşadığımızı, ancak yaşamla ilgili bir sıkıntımızın olmadığını söyleyeyim diye telefona sarıldım. Telefona cevap alamayınca hatların yoğunluğuna bağlı olarak telefona cevap alamadığımı düşündüm. Böylesi bir sarsıntının bizim binamızda hasar yoktu ama çevremizdeki binalara büyük zara verdiğini düşünerek pencereye koşup dışarıya baktım çevremizde yıkılan binaların olmadığını, ancak çevremizdeki ve binamızdaki herkesin dışarıya koşuştuğunu, havanın soğuk ve kar yağdığını görünce hemen eşlimle birlikte üzerimize bir şeyler giyip bir an önce kendimizi dışarı atmamız gerektiğini şokun tesirini attıktan sonra, merdivenlerden inerek kendimizi sokağa attık. Sığınacak bir alan olmadığından açıkta oğlumun gelmesini beklemeye başladık. Bu ara oğlum Özgür, yolda olduklarını trafikte sıkışma olduğundan biraz gecikebileceklerini telefonla söyleyince, şimdi aklım Hatay’daki oğlum İbrahim de kalmıştı. Bir türlü telefonla irtibata geçemedim. Kim bilir telefon yoğunluğundan Malatya’daki depremi duyup bizden bir haber alamayınca kim bilir nasıl bir telaşa düşmüş üzülmüştür diye zihnimde düşünceler birbiri peşi sıra gidip gelmeye başladı. Bir kez bir kez daha şansımı denmeye çalıştım. Birden sevgili oğlumun baba alo deyince hemen oğlum burada büyük bir deprem oldu, annen ben iyiyiz, Özgür de arabayla bizi almaya geliyor. Birden İbrahim oğlum baba ne depremi, Malatya’da mı deprem oldu? Depremin merkezi burası Hatay. Her taraf yıkıldı. Canımızı zor kurtardık. İyiyiz ama şimdi telaş içerisindeyiz buradan ayrılmak durumundayız. Tamam oğlum sesimizi duyduk ya, çabuk siz kendinizi bir an önce koruma altına alın deyiverip, karşılıklı olarak telefonlarımızı kapattık. Telefona dönüp bakınca Hatay’daki depremin tüm boyutları ile gözlerimin önüne serili verdi. Allah’ım yarabbi biz ne büyük bir felaketin eşiğinden geçiyoruz diye kendi kendime konuşmaya başladım. Oysa çok değil 6-7 saat sonra bir büyük vurgunun, felaketin peşimizden geleceğini nerden düşünebilirdim. Birden üst komşumuz Mustafa beyin eşinin sesi ile irkildim. Eşim ve bana Asım amca hava çok soğuk arabanın içine gelin hasta olursunuz diye kapımızın önünde duran arabalarından inerek bize yer verdiler. Herkesin bu telaş içerisinde bir telaşı var ama bizim hala telaş içerisinde olsak da birbirimize yardım elimiz uzatacak değerlerimizi yitirmememiz yüreğime bir ferahlık getirdi.


Bir süre sonra oğlum Özgür, kızım İlkay ve torunum Çağan geldiler. Büyük felaketin ardından yeniden birbirimize kavuşmamızın gönül rahatlığını yaşayıp, gönlümün bir yandan da telefondan öğrendiğimiz kadarıyla Hatay’ında çok büyük yıkım felaketin yaşandığını okuyunca, bir kez daha oğlum İbrahim’i aradım. Baba Hatay büyük bir yıkımı yaşıyor ailecek sağlığımız iyi ben sonra seni arayayım deyince karşılıklı telefonlarımız kapattık. Oğlum Özgür arabayı evimizin karşısında A-101’ün kaldırımın kenarına çekmişti. Hepimiz arabanın içerisine oturup beklemeye başladık ki deprem sarsıntı artçıları vuruyordu da vuruyordu. Arabanın içinde bir müddet daha artçı sarsıntıları yaşamaya devam ettik. Ta ki saat 11.00’e doğru ilkönce ara ara, 11.30’ doğru sarsıntılar kesilmeye başladı. Ben de ondan sonra evimize çıkma telaşı başladı. Evimiz ve dairemiz karşımda duruyordu. Ben eve çıkacağım bundan sonra 7.6 büyüklüğünde bir deprem oldu, bundan sonra olsa olsa artçı sarsıntılar olur dediğimde, ev halkı hep birden şimdi çıkmayalım diye söyleyince bir süre daha bekledim. Baktım sarsıntılar olmuyor, ben eve çıkacağım diye arabadan çıkıp eve yönelince, beni yalnız bırakmamak için onlarda peşimden geldiler. Asansöre binmeyip merdivene yöneldik. Merdivenler ve duvarlar temizdi. Bu bizi biraz daha rahatlattı. Anahtarı vurup kapıyı açınıp evin içinde bütün eşyaların yerli yerinde, odaları dolaşınca herhangi bir döküntünün olmaması içimizi rahatlatmıştı. Hemen ben mutfağa yönelip çayı demliğe koyup altını ateşledim. Oğlumda arabayla ekmek almaya gitti bir süre sonra gelince, 12.30’ doğru kahvaltımızı yapar olduk. Sonra telefonlara yönelip yaşadığımız depremimizin gerçeklerini öğrenmeye başlayınca Malatya’mız başta olmak üzere, Hatay, Maraş, Adıyaman illeri ve ilçeleri ile birlikte ne büyük bir felaketle karşı kaldığımızı, ayrıca bu vilayetlere komşu vilayetlerin ilçelerinin de büyük felaket yaşadıklarını okuyunca, Allah’ım nasıl bir felaket yaşadık diye içimde bir sızı, gönlüme doğru iniverdi. Odanın içerisinde telefonlar elimizden düşmüyor ve haberlerin en ayrıntısına kadar incelemeye yönelmiştim ki oğlum Özgür baba canım çok sıkılıyor ben dışarı çıkacağım deyip karşı kanepede oturan torunum Çağan’a yönelip ben çıkıyorum, gel birlikte çıkalım dediğinde torunum baba benim dışarıya çıkmayı canım istemiyor diye kanepeye uzanıp yatmaya başladı. Oğlumda kapıyı açıp dışarı çıktı. Saat baktım saat 13.30’u biraz geçiyordu. Biz depremin tahribatını okuyup tahribatın boyutunu konuşuyorduk ki, ufak ufak sallanmaya başlandık. Eşim, kızım İlkay ve torunum Çağan’ın telaşa düşmemesi için bu artçı depremler artçı dedikçe, deprem gittikçe şiddetini artırıyordu. Ben televizyonda o kadar çok depremle ilgili uzmanlarla programlar yapmış konuşmuştuk. Hatta yanılmıyorsam 2001 yılında başlarında hemşerimiz yer bilimci Prof. Dr. Mehmet Önal hocamızla güneş TV. De 8 saat süren ve Malatya’daki depremin boyutlarını ve risklerini konuşup, hemşerilerimizden gelen istek sorularla Malatya’mızın tamamını tarama fırsatı bulmuştuk. Ben hocalarımızda öğrendiğim kadarıyla büyük bir deprem olduktan sonra arka arkaya artçı depremler olur, öyle ki bu artçılar yıllara yayılarak yavaş yavaş devam eder demişlerdi. Ben de hocalarımız ve uzmanlardan öğrendiğim kadarıyla bunlar artçı artçı deyince, İlkay kızım haliyle isyan edip baba Asım baba bu nasıl artçı diye çığlık atınca ben de yerimden sarsıldım çabuk bizim deprem odamıza gidelim deyip oraya ayağa kalkmamız sarsıntıdan dolayı mümkün olmadığından sürünerek oraya yöneldik. Oraya vardığımızda da halen sarsıntı olanca hızıyla gümbürtü devam ediyordu. İçimden bir ses tavanın ve duvarların üzerime çökeceğini ilk kez ilklerime kadar bana hissettirdiğini bugün dahi ‘’zihnimin’’ derinliklerinde yaşadığımı bana söylüyor. 
Deprem durmuş aklım Oğlum Özgür’de kalmıştı. Bu deprem öncesi hava alacağım diye dışarı çıkmıştı. Dışarıdaydı ama henüz tehlike üzerimizden geçmemişti. Hemen oğulum Özgür’ü aradım.  Alo sesini alınca bizi merak edip eve girmeye çalışma. Hepimizin sağlık durumumuz iyi olup, birkaç dakika sonra dışarıya çıkacağız deyip telefonu kapattım. Hep beraber dış kapıya yöneldik. Çıkarken göz alanıma girdiği kadarıyla odalarımıza ve giriş holünde herhangi bir hasar ve çöküntü yoktu. Aceleyle merdivenleri indiğimizde merdiven duvarlarında sıva döküntüleri ve çatlaklar oluşmuştu. Dışarıya çıktığımızda oğlum bizi bekliyordu. Hemen arabayı bıraktığımız yerde arabaya geçip biraz soluklanıp nefes alalım dedik. O sırada bize 150 metre mesafede olan Demiryolu sendikası binası ve alt katında bulun dönerci Hasan ustanın yerinin gürültüyle çöküşünü görünce oradan uzaklaşmamız gerektiğine karar verdik. O sırada torunum Çağan’ın okuduğu Ted Koleji’nden bir mesaj geldi. Üniversite kampüsü içerisindeki binalarının sağlam olduğu ve velilerimizi okulumuza bekledikleri mesajını oğlu okuyunca çevre yolundan üniversiteye doğru yöneldik. Yol boyunca depremin nasıl kentimiz yerleşkesini vurduğunu  görünce o anda yaşadığımız felaketin boyutlarını ta iliklerimize kadar hissettik. Ted Koleji’ne vardığımızda burada kalamayacağımızı anlayınca arabada mı kalalım diye düşünürken bu kez karnımızı nerede doyurabilir izin herkes gibi bizde onun arayışına girdik. Elazığ’a doğru çevre yolundan gittiğimiz hiçbir yerde ne marketlerde ne lokantalarda yiyecek bir yana bıraktık ekmek dahi kalmamıştı. O sırada Malatya dışında dost ve akrabalardan acele yanlarına çağırma telefonları peş peşe gelmeye başladı. Biz ise bu kar yağışı altında yola çıkmanın mümkün olmadığını, ancak bu geceyi nerede geçireceğimizin konuşmalarını yaparken, İlkay kızımın yakın tanıdıkları Doç. Dr. Yunus Önal’ın eşi Ayla Hanım’ı aradı. Sağ olsunlar olanca içtenlikle İnönü Üniversite Kampüsü bitişiğindeki konutlarına bizi davet ettiler.
Kültürel değerlerimizi yanlarında kaldığımız sürece bütün güzelliklerini bize yaşattıkları gibi evlerinde bizler gibi tanıdıklarına yaşattıklarının bizzat şahidi olduk. Evet bu hasleti yaşamın bir kenarına kayıt düşerken tüm Malatyalı hemşerilerimiz gibi il dışına çıkma telaşı içerisine düştük. Nasıl gidecektik? Üç tercih vardı. Arabayla, trenle ya da uçakla. Sonunda arabayla gitmeye karar verdik. Bizi evlerinde gerçekten samimi ve içtenlikle ağırlayan Yunus Önal kardeşimize ve eşi Ayla Hanım’a teşekkürlerimizi sunarak Ankara’ya hareket ettik. Ankara’da eşim Vasfiye’nin ablasının oğlu Suat Gündeş ve eşi Dayısı kızı Ayfer Gündeş’lerini güzel konukseverliğinde bir hatamızı geçirdik. Oğlum Özgür eşi İlkay, kızı ve Torunum Çağan, İlkay kızım bizleri bıraktıktan sonra, İlkay kızımın Ankara’daki kardeşlerine gittiler.
Ankara’da eşim Vasfiy’enin akrabalarınca olunca misafirperverliği içerisinde ağırlandık. Bit yandan da yeğenlerim İzmir’den telefon üzerine telefon edince bir hafta İzmir’e yolculuk başladı. İzmir’de kaldığımız sürece depremle yaşadığımız psikolojik baskıları üzerimizden olanca yükünü azaltacak her türlü yakınlıkları ile bizler güç oldular kuvvet oldular.
Bu deprem gerçeği bizim toplumumuzun halen önemli bir kesiminin hem akraba olarak hem yurttaşlarımız olarak hasletlerimizi yetirmediğimiz yönde tüm deprem bölgelerindeki yurttaşlarımızla birlikte yaşayarak görüp öğrendik. 
Biliyorum yazdıkça yazamama yazılar yol açıyor. Oysa önemli bir gerçeğimiz önümüzde duruyor ve depremle birlikte Malatya yerleşkemizin yıkımlarını nasıl düzeltecek, yeniden Malatya’mızı nasıl inşa edeceğiz. Eğer deprem öncesi yazdığımız, deprem gelmeden almamız gereken uyarılarımızı dikkate almayan şehrimizi yöneten belediye başkanları ve kamu yöneticileri bürokrasi söylenenlerden düşünce ve fikir üreten kanaat önderlerini görüş ve önerilerini bu kez de deprem öncesi olduğu gibi yok mu sayacaklar? Başlangıçta iyimser bir şekilde görüş ve önerilerimi sunmaya çalıştım. 
Deprem sonrası Malatyalı Hemşerileri olarak yediğimiz ‘’Büyük Deprem Vurgundan’’ kaçar gibi can telaşı ve psikolojik baskı sonucu acele elimize hangi araç geçti, nerede bir olanak bulduysak, oraya bir an önce ulaşmak için yerleşkemizi koşarcasına terk ettik. Hani atalarımıza mal edilir ya ‘’Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar, Vay Benim Vatanım’’ der misali yavaş yavaş sorgulayarak, acaba bir daha deprem olur mu düşüncesiyle Malatya’mıza vatanımıza dönmeye başladık. Gelince ne görelim yıkılan konutlarımız, yıkılmayanlar ise içindeki eşyaları ile birlikte ‘’talan’’ edilmiş. Yine atalarımıza mal edilir ya ‘’Mal Canın Yongası’’ diye. Bu kez can telaşını unutup ‘’Yonganın’’ peşine düşüverdik. 
O günden itibaren deprem felaketimizden nasıl yerleşkemizi, konutlarımızı ve geleceğimizi iyileştirebiliriz-in peşine düşen onlarca yazılar yazıp, toplantılara katılıp, televizyonlarda konuşmalar yaparak iki temel kurumumuzu uyarmaya ve görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Yerleşkemizin ve bizim geleceğimizin yapısını ya iyileştirecek, ya da iyileştiremeden yaptıkları işleri plansız ve programsız götürerek yerleşkemizin ve bizlerin yaşamını olumsuzluğa taşıyacak yönde çalışmalar yapacak olan iki temel kurumumuz olan ‘’Devleti’’ bürokrasisiyle birlikte, diğeri ise Büyükşehir Yeşilyurt ve Battalgazi Başkanlıkları ile Büyükşehir Belediyesini oluşturan Belediye Meclis Üyelerinin Malatya’mızdaki yapıla çalışmaların ‘’Plansız ve Programsız’’ yaptıklarını gözlemlerim, bilgilerim ve deneyimlerim çerçevesinde uyarmaya çalıştım.
Değerli hemşerilerim, gelecek kuşaklarımın çocukları oğullarım, Torunlarım. Bilmiyorum bu yazdıklarımız kimlerin okuyup okumayacağını bilemem, 86 yaşında yaşımı başını almış Asım Demirkök olarak, bu dünyadan her faninin gittiği gibi bir gün bende gideceğim. Son olarak Malatya’mı ve hemşerilerimi çok sevdiğimi ve iyileştirilmesi yönünde hiçbir maddi koşul aramadan çaba göstermeye elimden geldiğince çaba gösterdim. 
Hafızanıza altta atacağım köşe yazımı kayıt altına alarak, acaba bu yazımın içine ‘’Planlama Çerçevesinden Bakarak’’ Malatya kurumları olarak ‘’Devlet Bürokrasisi’ ile, Malatya Büyükşehir Belediyemiz Meclis Üyeleri ile Birlikte’’ Yerleşkemiz yerleştirilmesi iyi olmuş mu olmamış mı diyerek mezarımın başına gelip bana bir Fatiha okur-musunuz? sevgili hemşerilerim, değerli Malatya Yerleşkemizin Depremle İlişkisi  
1930’lı yıllardan sonraki ilerleyen süreçte şehrimizdeki ‘’ İmar Planlarının Yapımına’’ ilşkin bugüne kadar yüzlerce köşe yazısı ve bir o kadarda ‘’deprem’’ konusunda uzman olan bilim insanları ve bu kanularda görüşü olan uzman insanlarımızla televizyon programları yaptım. Konuştuk. Anlattılar. Anlamaya çalıştık. Yine deprem konusunda konuştuklarımızı, konuşmalarımı, söylemlerimi ve yazılarımı, makalelerime iki cilt olarak yayınladığım köşe yazılarımı içeren, ‘’Çerçeveye Sığmayanlar’’ kitabımda yer verdim.
Bin yılın felaketi olarak adlandırılan deprem felaketi binlerce hemşerimizi kaybetmemizin yanında, ‘’Malatya Yerleşkemizi’’ tanınamaz ve yaşanmaz hale getirdi. Zaman hızla ilerliyor ve zamanla yarışarak bir yandan hemşerilerimizin her yönüyle yaralarını sarmaya çalışırken, diğer yanda yıklan yerleşkemizi ve binalarımızı hızla yeniden ayağa kaldırmak ve yenilemek durumundayız. Bu konuda adeta zamanla yarşıyoruz.
Bilimin gelişmesine parelel olarak ‘’Harita-Ölçme Bilimi ’’ ülkemizde son yıllarda olanca hızıyla ilerlemiş, gelşmiş ve her yapıdaki arazide uygulanma alanı bulmaktadır. Bu konuda önemli oranda yetişmiş insan gücümüzün olduğunuda biliyorum. Özetle: Harita Bilim ve teknolojisinin geldiği bu aşamada ‘’Malatya Yerleşkemizin- Doğuda İnönü Üniversitesi Yerleşkesinden başlayarak, Batıda Tavşan Tepe diye adlandırdığımız Malatya,Adana-Malatya Ankara asvaltına kadar olan alanı içne alacak şekilde:’’
1-İnönü Üniversitesi Yerleşkesinin Güneyinden başlayarak Beydağı eteklerini yalayarak, Venk-Toki Konutları-Konak-Yeşilyut-Gündüzbey-İkizce (Aşağı Haçuva) Mahallesi ile Görgü (Cafana Mahallesi) yerleşkelerini içine alacak şekilde Malatya Adana-Malatya Ankara yol ayrımına (Tavşantepe’ye) kadar olan alan kapsayacak şekilde;
2- İnönü Yerleşkesi Kuzeyinden başlayarak, İnönü Stadyumunun yaklaşık 2 Km. Kuzeyinde, Kuzey Kuşak yolunda buluşturarak Batıya doğru, Kuzey Kuşak Yolu boyunca, Orduzu Aslantepe Höyüğü- Battalgazi Mahallesi (Aşağışehir)- Hanımın Çiftliği Mahallesi-Organize Sanayi Bölgesini de içine alarak- Malatya, Adana- Malatya-Ankara asfaltı, Tavşan Tepe bitim noktasına kadar olan alan kapsayacak şekilde.
A)    1 ve 2. De belirttiğim alan içerisinde kalan ‘’Malatya Yerleşkesini’’ içine alan bölümün, Halı Hazır Haritasının’’ daha fazla zaman kaybetmeden uydudan alınıp bilgi teknolojisi ile buluşturup bilgisayara aktarılması. Günümüz teknolojisi ve bunu kullanan bilim-teknik insanlarımızca, ‘’Malatya Yerleşkesinin’’ belirttiğim alanların içeresinde, ‘’DEPREM SONRASI’’ oluşan ‘’Konut Alanlarımızın-İş Yeri Alanlarımızın, Sanayi Alanlarımızın, Kültürel Yapı ve Alanlarımızın, Su Alanlarımızın; İçme Su Alanlarımız ile kullanma Sulama Su Alanlarımızın hangi alanlar olduğu ve hasar durumunun belirlenmesi ve işlenmesi’’.
B)    Bu kez bilgisayara ‘’Malatya Yerleşkesi’’ alanlarını işlediğimiz ‘’depremden hasar alan hasar alan alanlarımızı tespit ettiğimiz’’ Konut Alanlarımızın- İş Yeri Alanlarımızın, Sanayi Alanlarımızın, Kültürel Yapı ve Alanlarımızın, Su Alanlarımızın düzenlenmiş ve düzeltimmiş haliyle 1/25.000 bin ölçekli Çevre düzeni Planı, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli uygulama planlarının hazırlanması. Bugünün teknolojisi ile yetişmiş bilim insanlarımız ve teknik elamanlarca en fazla 20-25 günümüzü alır. İş, bu kez hazırlanan bu uygulama planlarının her meslek alanının örgütlerinin içerisinden bu iş alanlarının uzman hemşerilerimizin görüşlerine sunulması ve görüşlerinin alınması. Bu ‘’ÇALIŞTAY’’ oturumlarının düzenli bir şekilde sürdürülmesi halinde biz Malatya’mız Yerleşkesinin iyileştirilme halini hep birlikte el ele kurguladığımızdan, geleceğe hep beraber umutla ve sorunsuz olarak ve gönül rahatlığı ile yürümüş oluruz; 
C)    Epeyi bir zamandır Büyükşehir Belediye Başkanımız ve geçtiğimiz günlerde deprem bölgesindeki belediye başkanları ile toplantı düzenleyen Sayın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki kendilerinin 4 kırmızı çizgisi olduğunu söylemiş. ‘’Birincisi fay hatları üzerinde yapılaşma olmayacak, ikincisi sıvılaşma alanlarından uzak durulacak, üçüncüsü dere yataklarında ve zeminin kötü olduğu yerlerden uzak durulacak ve dördüncüsü ise mühendislik ve yapım işlerinde sıfır tolerans uygulanacak’’. Ayrıca ‘’Yerinde Dönüşümden’’ söz ettiler. Bu yerinde dönüşüm tam anlamıyla anlaşılmadığı gibi, Mehmet Özhaseki Bakanın özellikle altını çizdiği maddelerden birisi ve Malatya’mızda özellikle dikkat edilmesi gereken şu hususun altını özellikle çizelim ve vurgulayalım. ‘’Sıvılaşma alanlarından uzak durulacak’’. Hükümet Binamız önündeki İnönü Anıtını baz olarak ele aldığımızda özellikle doğu batı istikametinde, Güney Kuzey bir kilometre açıklık ele alındığında sıvılaşmamış bir yer bulabilecek miyiz? Bu nedenle Altını Çizmeye çalıştığım yeniden ele alacağımız ‘’Çevre Düzeni’’ planlarımızda özellikle bu sıvılaşma bölgelerimize dikkat çekmek istiyorum.  
D)    Bayram ziyaretimiz gelen Malatya Çarşısı ile adlandırdığımız bir iş yeri esnafımızın, bir dostumuz ile yine Fuzuli Caddesinde bir dairesi olan konut sahibi hemşerilerimizin anlatımlarında gördüğüm şu noktalarının altını özellikle çizmek istiyorum. Şöyle ki; bu hemşerilerim iş yerlerinin çarşıda yeniden yerinde yapılacak iş yerlerinden ve mahallelerindeki yapılacak konutlardan verilerek çarşı merkezine uzak yerlerindeki konutlara gitmeyeceklerinden söz ederek bayağı umuda kapılmışlardı. Elimden geldiğince bunun böyle olamayacağını bu bölgelerde ‘’Yerinde Dönüşüm’’ olamayacağını olduğu takdirde eski yanlışlarımıza yeniden dönüleceğini elimden geldiğince ve dilin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bir kez de burada anlatayım da bu dönüşümün vereceğim örnekle nerelerde olacağı, nerelerde olmayacağını tartışmaya açmış olayım. Yanlışım varsa düzeltirlerse menün olurum.
E)    Biri, İnönü Mahallesi İstasyon Sağlık Ocağının 20 metre kuzeyinde 4 bloktan oluşan 4 katlı bir site var. Bu 4 blok site içerisindeki konutlar ‘’Ağır hasar’’ nedeniyle boşaltılmış. Kapı pencere ve içerisindeki donatıların hepsi sökülüp tahrip edilmiş ama binalar ayakta yıkılmayı bekliyor. İşte bu binaların zemin etüdü ve mühendislerce depreme yapıların dayanıklığı göz önünde bulundurularak devlet ya da de müteahhitlere verilerek konutlar yıkılarak yeniden yapılarak o site konutlarını ayni daire yerleşkeleri içerisindeki yerler kendilerine verilir.
Yerinde Dönüşüme ikinci örneğim ise; İstasyon Virajındaki Belediyeye ait ‘’Dede okurlarım. 
 
‘’Malatya’mız yerleşkesinde’’ hepinize güzellikler içerisinde güzel yaşamlar dilerim

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

DEPREMDE HAFIZAM KALDI yazıları

Çok okunanlar