Hafıza Yazısı: 32 (Abdullah Harun Nurdoğan -Öğretmen Afşin /Kahramanmaraş)
06.02.2023… Hayatımızda hiç unutamayacağımız bir tarih…Ben ailem şehrim ve ülkem belki de dünya tarihinin en ağır depremlerinden birini yaşadık. Burada yaşadıklarımızı kelimeler bile kifayet edemez ama tarihe not düşmek adına yazmam gerekiyor. Deprem öncesinde her zamanki gibi okullar tatil olmuştu tatile gittik, sevdiklerimizin yanında güzel vakit geçirdik tabi bu arada benim içimde sürekli bir deprem korkusu vardı K.Maraş için bunda son olan depremlerin etkisi olabilir.
Çok güzel bir hayatımız vardı. Kurulu bir düzenimiz, evimizi alalı daha bir sene olmuş, büyük kızım Şüheda okula gidiyor. Okulunu sevmiş, alışmış onun haricinde yaşadığımız ilçe Afşin, ne kadar soğuk olsa da tanıdıklarımız, çevremiz komşularımız ile beraber güzel bir hayat sürmekteydik. Hatta depremin olduğu gece evimizin ne kadar da güzel olduğundan bahsetmiş, şükretmiş idik. Ne kadar da çok güzel nimetlerin içindeymişiz. Lavaboya gidebilmek, musluktan suyun akması bile ne kadar büyük bir nimet imiş.
Deprem anından başlıyorum… O telaşlı korkunç gece, nutkumuz tutuldu resmen…Kızım; babacığım korkuyorum biraz yanımda yatar mısın, demişti.Kızımın yanında uyumaya gittim.Bir müddet uyumuşum sonrasında artık kalkıp yerime geçeyim dedim. Gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığım an ev sallanmaya başladı. İlk önce hafif hafif oluyordu. Ben acaba halüsinasyon mu görüyorum dedim. Baktım devam ediyor sonra geçer mi acaba dedim. Geçmedi. Daha da şiddetlenmeye başladı. Ben artık işin ciddiyetini anladım ve Şüheda’yı kaptığım gibi kapıya doğru koşmaya başladım. Allah’tan hanım uyanmış ne olduğunu anlamayan gözlerle yatak odasının kapısındaydı. Hemen, Hale’yi al deprem oluyor çıkıyoruz, dedim ve Şüheda’yla beraber kapının oraya gittik. Tabi bu arada deprem git gide şiddetlenmeye başladı. Allah’ım! Bitmiyor, bitmiyor… Şehadet getirmeler tekbir getirmeler… Kulluğumuzun en aciz noktasını birebir hissettim ve korktum, bina çökecek az kaldı. Rabbim yüzümüze bak ne olursun! Hayatta en çok korktuğum şey depremde enkaz altında kalmaktı. Yaşadığım o an çocuğum kucağımda çok zor çok ağır geldi o saniyeler içerisinde.
Kızımı kapının önüne koydum üzerine montumu attım. Şükür ki 6. kattan komşunun kızı geldi de ağlayarak kızımın ayakkabılarını giydirip eşlik etti. Eşim de gelince birlikte indiler. Ben daha evdeyim, almam gereken şeyleri alıyorum. Arabanın anahtarı cüzdan radyo vs vs… Evin anahtarı kaybolmuş onu arıyorum.Bu arada birinci deprem bitti elektrikler gitti ben daha evdeyim hangi akılla bu kadar oyalandıysam…Bu arada eşimle görev paylaşımı yapmıştık ben şühedayı alacağım o haleyi diye depremden aylar öncesinde…
Sonrasında bende artık aşağıya indim. Aşağısı ana baba günü, bütün bina ayakta, uyuyanlar uyansın diye havaya ateş ediliyor, bağrış ,çağrış bir hengame bütün ilçe dışarıda. Bu arada çok müthiş bir soğuk var ve kar sağnak sağnak yağıyor. Aşağıya inerken bir artçı daha oldu ama büyük bir artçı 6 büyüklüğünde binaların resmen gidip geldiğini hayatımızda ilk defa gördük. Sonra çok enkaz çok yıkılmalar göreceğiz tabiî ki…
Arabaları binalardan uzaklaştırma, kardan korunma derdindeyiz. Ailemi arabaya aldım. Hala içimizde korku var. Bir an önce binalardan uzaklaşsaydık...Arabayı zor çalıştırdım. Üzerindeki kar birikintisini temizlemek zor… Nihayet güçlükle kendimizi ana yola attık. Akabinde doğru mu yaptım bilmiyorum, bir daha eve gidip çocuklar için yorgan battaniye ne bulduysam aldım. Bir müddet arabada bekledik olayın vahametini anlamak için annemleri aradım . Burası böylesine sallandıysa onların mahalle kim bilir ne oldu diye müthiş bir korku… Çok şükür telefonu açtılar, iyi olduklarını söylediler. Depremin Maraş’ta olduğunu, çarşı tarafının tamamen yıkıldığını babamdan öğrendim. Tanıdıklarımızla haberleştik, çok şükür, yakınlarımızda akrabalarımızda kayıplarımız yoktu.
Sonrasında baktık arabada böyle olmuyor bir yerlere gitme düşüncesi oluştu yalnız ki kar hala yağıyor ve yollar kapalı. Aile dostumuz Muttalip Abi bizi müstakil evlerine çağırdı. Allah hepsinden razı olsun. Bir şeyler yedik içtik ben eve gidip gerekli malzemeleri alıp geldim. İşte asıl olay burada başlıyor. Aslında birinci deprem oldu rahatladık. Bundan sonra büyük deprem olmaz düşüncesindeyiz. Haberleri takip ediyoruz olay hala sıcak…Şuan bir yere kıpırdayamıyoruz eve gidelim dedik, iyi ki gitmemişiz. Öğle namazını kıldım lavaboya gitmek için müsaade istedim.Tam lavabonun kapısını açacaktım ki o şiddetli ikinci deprem vuruverdi. Allah’ım bu nasıl bir şiddet!!! Bu artçı falan olamaz.. Muttalip abiyle göz göze geldik ve hanımların olduğu odaya daldım eşim çoktan çocukların üzerine kapanmış bağırıyor ve ağlıyor. Herkes bağrışıyor. Eşimle yaptığımız plan dahilinde çıkmamız gerekiyor ama bu sefer istediğimiz gibi olmadı. Benim diyorum ver çocuğun birini diyorum üzerinden kalkmıyor neyse ki Şüheda’yı çekip alabildim. Dışarıya çıktık ev gidip geliyor. Allah’ım yıkıldı yıkılacak eşime sesleniyorum. Rabia çocuğu alda çık! Yok, çıkmıyor. Bu arada Şüheda’yı teselli etmeye çalışıyorum. Sandalyeye oturtup ayakkabılarını giydirdik. O sırada evin yanındaki bina çöktü.Sese gittim baktım insanlar enkazdan çıkabildi bazıları...
Sonra tabiî ki bütün ilçe canhıraş…Bağrış çağrış, her taraftan çığlık sesleri geliyor.Yine arabaya geçtik bu sefer yine nereye gideceğimizi bilmiyoruz.Sadece açığa gitmeliyiz, binalardan direklerden uzak durmalıyız, onu biliyorum.Bir müddet arabada bekledik. Bizim arabaya biri binmiş. Bir anne yeni doğmuş çocuğuyla. Anne yalınayak. Ağlıyorlar. Neyse ana caddeye çıktık hala şiddetli artçılar devam ediyor araba sallanıyor asfalt yolun dalga dalga olduğunu ilk defa burada gördüm. Yeni yapılan millet bahçesinin orada bir açık alan buldum. Hala sallanıyoruz arabada yakıt azalmıştı. Artık ısınmak için çalıştırmıyorum, çok şükür çocuklar üşümediler. Arabayla gidemeyeceğim için sürecin nasıl olacağını da kestiremeyeceğimden su ve yiyecek bulmak için yollara düştüm. Afşin ilçesinde 2 saat turladım ekmek çıkaran fırınlardan ekmek bazı açık olan marketlerden ne bulduysam aldım. Çünkü çocuklar acıkacak. İnsanların çaresizliği, yıkılan binalar, herkes bir yerlere gidiyor ama hiç kimse nereye gittiğini bilmiyor gibi bir hava…
Poşetleri taşımaktan yürümekten artık takatim kalmadı çocukları merak ediyorum ne yaptılar acaba diye bir an önce akşam olmadan yanlarına varmam gerek. Yıkılan binaların arasından yanlarından geçerek yol alıyorum en son çok şükür bir araba aldı Allah razı olsun çocukların yanına vardım.
Bir an önce ne yapacağımıza karar vermemiz gerekiyor.Geceyi arabada geçireceğiz gibi ama çok soğuk yakıt yok hava eksi 20- 25’ leri buluyor. Bu şekilde arabada kalmak mümkün değil. Çocuklar çok üşürler özellikle bugünler için aldığım kamp çadırını kurmayı düşünüyorum en azından yakacak bir şeyler bulur ve ısınırız derken komşumuz İlker hocam Göksun da Karayolları şantiyesine gittiklerini orada konteynırlar olduğunu söyleyip bizi de davet ettiler. Allah razı olsun. Fazla vakit kaybetmeden yakıtımızın yeteceği düşüncesiyle hareket ediyoruz ama arabada ne gaz var ne benzin korkarak ilerliyoruz çok şükür yeri bulup varıyoruz. Tabi akşam oldu her taraf feci soğuk takır takır buz konteynere giriyoruz konteyner sıcak Allah’ım sana şükürler olsun! Bir kaç aile daha geliyor. Sabaha kadar yarı uykuyla bir dakika arayla olan artçı depremleri hissederek sabahlıyoruz. Deprem olmasa bile yer sürekli titriyor.Artçılar müthiş bir ses ile geliyor,vurup gidiyor.Sanki yer altında sinirli bir canavar var yukarıyı yumruklayıp duruyor.Sabah ettik şimdi ne yapmamıza karar vermemiz gerekiyor. Göksun’a geldik ama bundan sonraki süreç ne olacak. Andırın’a memleketimize ulaşmamız gerek çok şükür ilçemiz sağlam herhangi bir hasar almamış. Tabi Göksun tünellerinin çöktüğünü ama geri tamirinin yapıldığını öğreniyoruz. Ondan önce burada sıkıştığımızı arada kaldığımızı hissetmiştim… Kararımızı aldık yakıtımızın yettiği kadar gideceğiz. Arabayı zor bir şekilde çalıştırıp çıkıyoruz. Yollar tehlikeli her taraf buza kesmiş. Çok şükür Göksun’a ulaştık girişteki petrol benzin satıyor 1 saat kuyruğa girerek yeteri kadar benzin alabildik. Tabi bu arada Göksu’na ulaşmaya çalışırkenki hissettiklerimi aktarmadan geçemeyeceğim. Bunların kesinlikle tarihe not düşülmesi gerekiyor. Bu zamana kadar ağlamadık, çocukların karşısında güçlü durmamız gerekiyor. Çocuklar uyudu biz hanımla içimizi dökmeye başlıyoruz. Olay çok büyük olayın büyüklüğünün farkına bugün varıyoruz. Haberlerde 11 ilin etkilendiği taş üstünde taş kalmadığı bizi kahrediyor. Milletimizin böyle bir şey yaşaması beni çok duygulandırıyor. Gece boyu yardım çağrısı yaptım ulaşabildiğim tüm tanıdıklarıma olayı anlatabildiğim kadar anlatıyorum.Arayan soranlardan şehrine davet edenlerden Allah razı olsun ama biz bu memleketi bu şekilde bırakamayız, terk edemeyiz. Olayı bu şekilde anlayınca çocukları güvenli bir yere bırakıp bir an önce yardıma koşma düşüncesi hâsıl oluyor. İlk defa böyle çıkıyoruz yaşadığımız topraklardan sadece alabildiklerimizle, perişan korkmuş ne yapacağımızı bilmez bir halde. Bu duygular bize birilerini hatırlatıyor çok şükür ki onları istemeyenlerden değiliz…Bu kadar duygu seline artık dayanamıyoruz ağlamaya başlıyoruz.Dayanılmıyor ama geri toparlanmamız gerek çünkü yapacak çok iş var.
Neyse ki Andırın’a ulaştık. Akrabalarımızla beraberiz. Nenem, dedem, dayım, teyzelerim, sonrasında annemler geldi. İnsana sevdikleriyle beraber olması güç veriyor. Dedemlerde tandırlıktayız .Çocuklar çok korktu. Şüheda girmek istemiyor teselli etmeye çalışıyoruz. Savaştan çıkmış gibiyiz, üstümüz başımız ıslak. Sonrasına ailemi güvenli bir yere göndereceğim göndermeden önce ihtiyaç malzemelerini alıyoruz. Ertesi gün babam, Saim abi ve Eren yardım organize etmek üzere Maraş’a doğru yola çıkacağız. Çok şükür ki Maraş’ta yardım organize edebileceğimiz bir vakfımız var. Rıdvan Hoca Vakfı binası da sağlam haberi geliyor. Allah’ım ne kadar çok seviniyorum! Kendi kendimize çırpınıp durmayacağız. Oradaki kardeşlerimizle ağabeylerimizle güzel işler çıkaracağız eminim. Bu vakıf benim için sonrasında daha da önemli anlamlar ifade edecek.Yolda giderken yardım organize grupları kuruluyor, dünyaya Türkiye’ye sesimizi duyurmak için afişler videolar hazırlamaya çalışıyoruz. Yorgunuz, uykusuzuz ama yapacak çok iş var!Şehrin yaralarını elimizden geldiği kadar sarabilmemiz gerekiyor.Bu arada giderken ekmek götürelim dedik en azından ekmek bulunmuyor. Andırın’dan herkes Maraş’a ekmek su götürmeye çalışıyor. Neyse ki bir şekilde arabayı doldurduk.
Artık Maraş’tayız şehre batı taraftan girdik nazı yollar enkazlardan kapalı ama çok fazla zayiat yok asıl yıkım şehrin merkezinde ve doğu tarafında olmuş. Vakfımıza ulaştık. Kayseri’den bir tır su gönderilmiş tırı karşılayıp şehre dağıtmamız gerekiyor. İlk görevimiz bu…Saim abi ile beraber tırı karşılamaya gitti tır Azerbeycan’dan gelmiş…Tırı şehrin içerisinden ilerletmeye çalışıyoruz. Çoğu yollar enkazdan kapanmış. Ekipler eşliğinde enkaz üzerinde hummalı bir çalışma var. Bir kadın bize yaklaşıp “ şu çalışanlara bir lokma bir şeyler getirin,”dedi. “ adamlar geldik geleli ağızlarına bir lokma ekmek koymadı” onlara temel ihtiyaçlardan veriyoruz... Tırdaki suyu Hz.İbrahim’in atıldığı ateşi söndürmeye su taşıyan karınca misali, dağıtmaya çalışıyoruz. En son TOKİ bölgesine vardık. “Birileri de buraya geldi, bizi unutmamışlar ” sözünü duymak çok güzel bir duygu oluşturdu.
Ertesi gün vakfımız yardım organize için bir halı sahayı depo olarak ayarladı. Gelen yardım tırlarını tasnif için çok sayıda insan seferber oldu . Günlerce çalıştık. Tükenme noktasında olduğumuzu hissediyorduk. Daha yapacak çok şey vardı… Duramazdık. Şehrin her noktasına ulaşmaya çalışmak oldukça zordu. Her yer yıkılmış, millet perme perişandı, boğazım düğüm düğüm… Çocuklar görüyordum… Çocuklar ah çocuklar! Ekmek dağıtırken çocuklar için yiyecekler de veriyorduk. Onların gözlerindeki o ışıltıyı, masumiyetlerini, sevinçlerini görmek ne büyük şahitlik!
Gece olunca da arkadaşlarla enkazlara gidiyoruz… Şehir merkezini görüyoruz. Gece 11 gibi Ulucami’den uzanıp Kıbrıs Meydanı’ndan aşağıya doğru iniyoruz. Yolun iki tarafı da olduğu gibi yıkılmış, her taraf enkaz moloz denizi gibi.
Şehir hummalı bir çalışmaya teslim olmuş… Sayamayacağım kadar iş makinesi var. AFAD ekipleri, farklı illerden gele itfaiyeciler, askerler… Yakınlarından haber bekleyen, ağlayan, belki bir umut, yakınlarını bekleyen insanlar… Yorgunluktan olduğu yerde yatıp kalmış görevliler… Hava, ilk defa şahit olunacak türden aşırı soğuk. İnsan manzaraları gözümüze ilişiyor. Bir enkazın önündeki konuşmaları dinledik: Görevliler bir Suriyeli ile konuşmaya çalışıyordu. Arkadaşlarımızdan biri tercümanlık yaptı. Enkazda bir yakınları varmış. Sonra konuştuğumuz görevli sessizlik çağrısı yaptı. Bütün iş makineleri bütün araçlar bir anda duruverdi. Çıt çıkmıyordu. Kimse bir adım bile atmıyordu.-Sesimi duyan var mı ve Arapçası… Ses gelmeyince çalışmalara devam ediliyordu tüm yoğunluğuyla. Bu süreçte ufak tefek her şey değerli, kim bir bardak su verdiyse Allah razı olsun.
Maraş Depremi’nde en çok canın verildiği sitelerden birisi hiç şüphesiz Ebrar Sitesi’dir. Tahminen iki yüzden fazla kişinin umut kesildiği konuşuluyordu. Biz de Ebrar Sitesi’ne gidiyoruz. Gidiş yolundaki bütün yerler çömüş çoğunda çalışma var bazıları öyle duruyor. Ebrar Sitesi’ne vardık. Çalışma neredeyse durma noktasındaydı. Trabzon’dan gelen gönüllüler saatlerce çalışmaktan yorulmuştu. “Bize bir iş makinesi lazım” dediler, “daha uzun kollu bir makineye ihtiyaç var,içeride hala canlı çıkma ümidi var” dediler. Çalışmanın devam etmesi gerekiyor… Beş dakika ileride DSİ’ nin uzun kollu makineleri var şuan için çalışmayan onları getirebiliriz dediler. Ekipten gönüllü arkadaşlarla gittik. Daha önceden arkadaşımız Yasin AFAD’dan bazı irtibat numaraları edinmiş. Bir hali aramadan sonra takriben 2 saat sonra makine gelebildi. Bu arada Ebrar Sitesi’ne giderken enkazın birinde bir kedi gördük, enkazın başından ayrılmıyordu. Büyük ihtimalle ev kedisiydi. Sonra öğrendik ki o binadan bir canlı çıkmış günler sonra. Ebrar Sitesi’nin haricinde birçok noktaya gittik enkazdaki sıkıntıları aldığımız numaraya bildirdik çözülmeye çalışıldı.
Gençler vakfımızın gözbebekleri. Z kuşağı değil Hızır Kuşağı! Uşak’tan gencecik çocuklar geldiler. Gençler 18-20 yaşlarında. Biz burada bu şekilde duramayız demişler ve kendi imkanlarıyla çıkıp gelmişler. Allah kendilerinden razı olsun, bize çok moral verdiler. Onlarla beraber beraber enkazda haftalık kalmış cesetleri çıkardılar. Şahit olduğumuz uğraşıları ile insan üstü bir gayret gösterdiler.
Bu vesileyle depremde insan uğurlamaya da değinmeliyim. Gençleri uğurlarken kırk yıllık arkadaşlarımı, kardeşlerimi uğurlar gibi oldum. Oysaki üç dört gün beraber vakit geçirmiştik. Allah size bu depremde yaşadığımız acıları yaşatmasın kardeşlerim!
Maraş’a her şehirden insanlar koşarak geldiler. Ne muazzam bir dayanışma!
Vakfımız World Central Kitchen (Dünya Yemek Orgaznizasyonu) adlı kuruluşla anlaşma yaptı. Bu kuruluş tüm dünyada afet bölgelerine giderek halkın yemek ihtiyacını karşılıyormuş.Uzun bir süre bizim belirlediğimiz organize ettiğimiz noktalarda yemek verdiler. Allah çalışanlarını İslam ile şereflendirsin inşallah.
Dperemde yaralar nasıl sarılır, sorusuna şahitlik yapmak da önemli. Tüm süreçlerin içinde olmayanlar bunu idrak edemezler. İstanbul’dan, Anadolu Federasyonu’ndan Mehmet ALPCAN abi ile Şamil kardeşlerimi anmak istiyorum. Çalışmalara çok büyük katkıları oldu. Şehirde artık depremin sıcağı yavaş yavaş geçiyor, kapalı olan dükkanlar açılıyor sanayi faaliyete geçmeye başlıyordu…
Deprem bölgesinde yaraların sarılmasında psiko-sosyal destek de çok önemli. Konteyner kent kurmak, çadır temin etmek, ihtiyaç sahiplerine ilaç temin etmek…Çocuklar ve gençlerle diyalogda olup onların ruh hallerini iyileştirici etkinlikler yapmak…Her bir yaraya ve incinmişliği dokunabilmek! Bir şahitliği dile getirmek adeta gelecek nesillere aktarmak açısından bir borç: Bir köyün, Elmalar Köyü, ihtiyaçlarını gidermek için yola düştük. Orada gördüğümüz manzara bizi çok etkiledi. 150-200 kişilik bir kalabalık, sebze meyve yetiştirilen seralara sığınmış, bir şekilde organize olmuşlar, yaşamlarını sürdürüyorlar. Oradan birisi “Siz bu malzemeleri getirmeseniz bile buraya gelip bizim halımızı hatırımızı sormanız, bizi unutmadığınızı göstermeniz, bize yeter!” Bu tür ziyaretlerin ekmek gibi su benzeri bir etkiyle insanlar üzerinde manevi etkiler oluşturduğunu gördük.
Hakeza, çocuklara yönelik ruh hali düzeltici etkinlikler de çok önemliydi. Biz de bu manada çocuklara yönelik etkinlikler, oyunlar tertipledik. Ülkemizin geleceği çocukların kalplerine dokunmaya çalıştık, bir nebze olsun yaşadıkları o korkunç günleri unutturmaya çalıştık. ONLARIN GÖZLERİNDEKİ IŞILTI HİÇ EKSİK OLMASIN YÜZLERİNDEKİ GÜLÜMSEME HİÇ EKSİK OLMASIN …
Başta ailem olmak üzere depremin ağır yükü hafiflesin diye çabalayan, başta ailem olmak üzere, dostlarımıza, tanıdıklarımıza teşekkür ediyorum.
Günler haftalar yoğun bir çalışma eşliğinde geçti. Maraş’ta toplamda bir ayı geçkin süre kaldım bir çok güzel insan tanıdım. Allah hepsinden razı olsun. Aileme çocuklarıma çok teşekkür ediyorum. Özlediler, yalnız kaldılar ama yapacak bir şey yoktu. Yine, eşimden Allah razı olsun çocuklarımız zaten kabına sığmaz iken bu süreçte onlara tek başına bakmak zorunda kaldı...
Okullar açıldı. Hayat depremden geriye kalan ağır izlerin sükûnetle iyileştiğine bizi şahit kılıyor. Şimdi, gelecek nesiller Kahramanmaraş depreminde acaba neler olmuştu, sorusuna bir nebze cevap bulabilsinler diye ben bu satırları yazıyorum. Öğrencilerimden de hafızalarında ne varsa yassınlar istiyorum. Onlar da kendi dillerince hatıralarını yazıyorlar. Bu günleri unutmamak, unutturmamak gerek, tarihe not düşmek gerek, kayıt altında almak gerek…
Kendi evimden de bahsetmeliyim son satırlarımda. Evimin durumu daha belli değil ortada olabileceğini söylediler ağırda olabilir dediler. Yurtta kalıyorum. Yaklaşan bayram için tekrardan memlekete gideceğim. Bu bayram nasıl olur bilemiyorum.
Buradan geriye dönüp baktığımda muhtemelen bir çok kişinin sahip olduğu kanaatler bende de var: mal mülk hepsi boşmuş gerçekten. Ayette geçtiği gibi “biz sizi maldan,candan,korkuyla evlatlardan imtihan edeceğiz, Bakara suresi 155.ayet”. Gerçekten şehir olarak bu ayetin muhatabı olduk. Değerini bilmediğimiz ne kadarda çok şey varmış! Ev,evdeki suyun akması,bir yatağının olması … Aslında bizler kendi hayatımızı, lükse şatafata kapılarak kendimiz zorlaştırdık. Hiç birinin önemi yokmuş, önemli olan evlerimizi işimizi doğru dürüst sağlam yapmamızmış. Arkadaşım İlker Hocam’ın bir anektodu ile bitiriyorum. Depremden sonra karayollarının şantiyesine gittiğimiz zaman komşum İlker Hocam ile aramızda şöyle bir muhabbet geçti. “Evden nasıl çıktığımızı bilmiyoruz, apar topar çıktık. 3 altınım vardı. Onları alıverdim çıktım, gerisi önemli değil” dedi. Ben şaşkınlıkla acaba aklına altınlar nasıl geldi de aldı diye düşünürken, altın derken çocuklarını kastettiğini söyledi ağlamaklı bir sesle… Hayat böyle bir şey işte…Nice canlar gitti, hepsine şahit olduk. Huzur, ailenle, sevdiklerinle beraber geçirdiğin güzel vakitle geliyormuş.Dahası pek önemli değil…
İnsanlık tarihinin en ağır felaketlerinden birini yaşadık ülkece bölgece çok korktuk Rabbim bir daha yaşatmasın. Cümle giden canlarımıza Rabbim Rahmetiyle muamele eylesin.Amin.