Hafıza Yazısı: 16 (Ebrail EROĞLU / İş Güvenlik Uzmanı)
DEPREMDE HAFIZAM KALDI
(Editör: Ali YALÇIN)
Hafıza Yazısı: 16
(Ebrail EROĞLU / İş Güvenlik Uzmanı)
6 Şubat… Acziyetimizin gecesi
Dışarıda gündüzden başlayan git gide artan felaket bir kar yağışı vardı. Bir gün önceden; 6 Şubat haftanın ilk günü pazartesi mesaiden ötürü ailece çalıştığımızdan 4 yaşındaki kızımızı kayınvalidemin evine bırakmıştım. O dehşet anlarda yanımızda değildi.
Bir gün öncesine dönecek olursam, 5 Şubat akşamının her zamanki günlerden bir farkı yoktu. Ertesi gün yaşayacağımız korkunç saatlerden habersiz başımızı yastığa koymuştuk. Belki de haberlere konu olan küçük boyutlu depremlerin, sarsıntıların etkisiyle gayri ihtiyari, “depremler de geliyor” diye bir cümle kurmuştum. Eşimde bana, ALLAH öyle bir felaketi bize göstermesin deyip kendimizi uykuya teslim etmiştik.
Saat 04:17 ve sonrası hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağının başlangıcı. Şiddetli bir sarsıntı ile uyandık eşim panik halindeydi. “Kızım ve annem o evde yalnızlar!” deyip duruyordu. Ne yapacağını şaşırmış halde donakalmıştı. O an için, yapmam gereken şey eşimi sakinleştirmekti. Eşim için güvenli bir depremden korunma mekanı oluşturduktan sonra kayınvalidemi aradım. İyi olduklarını öğrenince, sarsıntısının sakinleşmesini bekledik. Akabinde de giyinip binayı terk ettik. Şanslıydık. Etrafımızda çöken bina yoktu. Kıyasladığımızda, hemen yanı başımızda enkazlar ve enkaz altından gelen sesler yoktu. Çaresizlik içinde bekleyen insanlar yoktu.
Anne baba ve kardeşlerimin de iyi olduklarını öğrenince şükrettim. Artık o saatten sonra kendimize daha güvenli bir yer bulmalıydık fakat bizi engelleyen, arabamızın kara saplanmış vaziyette olmasıydı. Eşimin dayısı Cemal Kılcı, kayınvalidem ile kızımı alıp sonrasında gelip bizi de alacaktı. Kale’nin Bent köyünde bulunan TOKİ evlerine gidecektik. Yalnız, mesafe yakın olmasına rağmen bir türlü gelmek bilmediler.
Ortalık ana baba günüydü. Trafik akmıyordu. Bir yandan kar yağışı diğer yandan soğuğun şiddeti hayatı daraltıyordu.
Sanki savaş alanındaydık.
Nihayet bizi alacak araç gelmişti. Barınacağımız yere doğru ilerliyorduk. Herkes çok korkmuştu. Derin bir sessizlik hâkimdi.
Sonunda Kale’nin Bent köyüne vardık. Şanslıydık. Sıcak ve güvenli bir yerdeydik ve bizimle beraber toplam 27 kişi bu eve sığınmıştık.
Ailemi bıraktıktan sonra zaman kaybetmeden tekrar çarşıya gelmek için Cemal Kılcı ile beraber yola koyulduk. İnsanların birbirlerine ihtiyacı vardı. Kendi halimde öylece beklemem mümkün değildi…
Şehir merkezine vardığımızda durum düşündüğümüzden daha ağırdı. İnsanlar perişan bir şekilde sokaklarda, caddelerde ne yapacağını bilmez halde bekliyorlardı . Çaresizlik ve korkuyu iliklerine kadar yaşıyorlardı. O arada ben de ne yapacağımı şaşırdım. Aklıma ilk gelen enkazlardan canlı insanları çıkarmaktı . çabalayanlara dahil olarak enkazın üstüne çıkıp insanlara yardım etmeye çalıştım…
Ne yazık ki cansız bedenleri tek tek çıkarıp torbaya koydukça hayatın ne kadar kısa ve anlamsız olduğunu tamamen idrak ettim . O arada yaralı depremzede için battaniye ihtiyacı olduğu söylendi ve koşar adımlarla aracımda bulunan battaniyeyi getirmek için enkaz bölgesinden ayrıldığım anda o korkunç anları tekrar yaşadık gece olan depremden daha büyük felaketti bu. Enkazda çalışma yapan gönüllü insanların üstüne binalar yıkılıyordu. Kimileri, binalara “üstüme gelme!” diye yalvarıyordu. Kimileri en yakınındakine sarılmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. İkinci bir deprem ihtimali kimsenin aklında yoktu . Krize giren, şokta olan insanlar gördüm. Tekbir sesleri yükseliyordu.
Öğlenki depremden sonra enkaz bölgesine kurtarma ekipleri haricinde kimseyi yanaştırmıyorlardı. O anda telefonum çaldı. Arayan eşimdi. İyi olduğumu öğrendikten sonra başka türlü destek olmamız gerektiğini söyledi .
İnsanlar geceden beri aç ve çaresiz bekliyorlardı. Felaket büyüktü. Yardım kuruluşlarının her anlamda hemen yetişemeyeceğini anladık ve Kale Bent köyünde, elimizdeki imkanlar ve çevremizdekilerin maddi destekleri ile yemek yapıp yardım kuruluşları yetişene kadar dağıtmaya karar verdik. Hızlı bir şekilde köyün yolunu tuttuk. Yol boyunca açık olan hiçbir yer yoktu. Olanda da raflar tamamen boşalmış bir vaziyetteydi. Köye vardığımızda, bizi evinde ağırlayan dayımız evdeki malzemelerini kullanıp ilk etapta 1 kazan yemek yapıp götürebileceğimizi söyleyip bizi mutlu etti . Evdeki kadınlar yemekleri yapmaya koyuldular. Hazır olan yemekleri aracımıza koyup şehrin yolunu tuttuk. Yol boyunca; gördüğümüz kim varsa nerde bir insan topluluğu varsa yemeklerimizi ikram ettik. İnsanların gözlerinde gördüğüm o korku ve çaresizliği unutamıyorum. Sanki şuan o anı yaşıyormuşum gibi… Köyde o dondurucu soğukta yemeklerimizi ve ekmeklerimizi yapan analarımızın, teyzelerimizin hakkı asla ödenmez. Yemek yapma işi 5 gün, günde 3 kez de dağıtımı olmak üzere devam etti. O ilk anlardaki en ufak çabanın çok değerli olduğunu biliyorduk ve gücümüzün yettiğince de insanlara ulaşmaya çalışıyorduk.
Yemek dağıtımında yaşadığım bir olaya değinmek istiyorum: 8 Şubat Çarşamba günü saat 19:00 gibi kayınvalidem aradı “hac arkadaşım ve ailesi bir yere sığınmışlar yaklaşık 30 kişiler ve hiç yemek yememişler çok mağdurlar yemeğiniz kaldıysa onlara da götürür müsün?” dedi. Adresi aldıktan sonra, o adrese doğru ilerledik. Vardığımızda bizleri kapıda karşıladılar. Yemeklerini verdiğimiz esnada, Ayşe adında bir teyzemiz “ oğlum senle bir şey konuşabilir miyim? “ diyerek beni müsait bir yere çekti. Çaresiz , üzgün bir şekilde “ oğlum sana yalvarıyorum bize yardım et, evine sığındığımız adam bizlere zulmediyor kötü davranıyor bağırıp azarlıyor, evimiz ikinci depremde yıkıldı ,gidecek bir yerimiz yok bizde buraya sığındık. 6 kişiyiz, ihtiyar ve yürümekte zorlanan annesi, 3 çocuğu, engelli abim var. Ne olur bize yardım edin!” diye çaresizce gözlerime baktı. Ben de onlara “yer ayarlayıp sizi buradan götüreceğim“ dedikten sonra bir arayış içerisine girdim. Köyde, Mehmet amcamızın boş bir evi varmış, aradık rica ettik. Sağ olsun o da bizleri kırmayıp eşiyle beraber çocuklarını yanına alıp köydeki evi gelecek olan misafirleri için temizleyip sobalarını da yakıp hazır hale getirip bizleri aradı. Evin hazır olduğunu söyleyince , mutlu bir şekilde, mağdur olan aileyi arayıp 1 saat sonra kendilerini alacağımı söyledim. Köyden bir ağabeyimizin minibüsünü alıp yola düştüm. Gece 23.00 civarı aileyi alıp Mehmet amcanın evine yerleştirdik. Kendini güvende hisseden ailenin gözlerindeki mutluluğu asla unutmayacağım
Bu zor günlerde daha çok yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimize ulaşmamıza vesile olup AFET DAYANIŞMA PLATFORMU adı altında bir WhatsApp grubu kurarak mağdur olan darda olan insanlara daha hızlı ulaşmamızı sağlayan sayın Dr. ALİ YALÇIN hocamıza da ayrıca çok teşekkür ediyorum . Allah’ım böyle bir felaketi bir daha yaşatmasın inşallah
Şimdi dönüp baktığımda, çok duygu dolu anlar yaşadığımızı hatırlıyorum. Kendisine anlamlar yüklenmiş bir zenginliğin, malın mülkün, paranın ve paranın aslında hiçbir şey ifade etmediğini, çaresizlikte hiçbirinin işe yaramadığını anlıyorum…