Hafıza Yazısı: 23 ( Bayram NURDOĞAN- Kahramanmaraş Rıdvan Hoca Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı Başkanı)
KAHRAMANMARAŞ’TA DEPREMİ YAŞADIM
Son yıllarda Kahramanmaraş’ta muhtemel bir deprem sürekli gündem oluyordu. Türkiye deprem kuşağında olduğundan deprem ülkemizin gündeminden çıkmıyordu. Geçmiş yıllarda ülkemizin çeşitli bölgelerinde büyük yıkımlar ve ölümler meydana getiren depremler yaşanmıştı. Ancak yıllar geçtikçe yaşanan depremler unutuluyor alınması gereken tedbirler kâğıt üzerinde kalıyordu.
Kahramanmaraş’ın doğu tarafında bulunan evimiz 1999 Gölcük depremi sonrası site halinde inşaatlara başlanmıştı. Bulunduğu bölge birinci derece deprem bölgesi deniyordu ve 8-9 şiddetinde bir depreme dayanıklı olacağı söyleniyor, 9-10 katlı 2-3 bloklardan oluşan apartmanlar dikiliyordu. Kahramanmaraş Belediyesinin öncülüğünde kurulmuş kooperatif bünyesinde, insanlar kira öder gibi ev sahibi olacaklardı. Bu o zamanın şartlarında büyük bir hizmetti. Birinci etabı sütunlar arasına duvarlar örerek yapılan inşaatlar, depremlere dayanıklı olsun diye ikinci etabı perde beton sistemine çevrilmişti. İnşaatlar tamamlanıp evler teslim edildikçe, insanlar evlerinde huzur içerisinde ikamet ediyor kira öder gibi ev sahibi oluyorlardı. Hatta bazıları yatırım amaçlı birkaç daire birden almışlardı. Proje tamamlandığında üç binden fazla konut; parkı, bahçesi, yaşam alanlarının olduğu toplu konut anlamında Kahramanmaraş’ın gözde sitesi olmuştu.
Kahramanmaraş’ta deprem gündem olunca, her evden çıkışımda acaba bir deprem olsa ne oluruz, nasıl yaparız, tekrar evimize dönebilir miyiz, kimler yardıma gelir, biz kimlere yardıma koşarız, enkazlardan canlı çıkarabilir miyiz, biz enkazda kalsak yardıma gelen olur mu? Bu konu da bir hazırlığımız var mı? diye kendi kendime sorgulama yapardım. Ama hayatın içine karışınca bunları unutup giderdim. Devlet memuru olduğumdan bulunduğum kurumda olası bir depremde, İlimizin Vali Yardımcısı başkanlığında, AFAD ve diğer kurumlarla beraber deprem planları yapıldığını, tatbikatlar yapıldığını, yakın idareci arkadaşlardan takip ediyordum. Yapılan plana göre; kağıt üzerinde kimin ne iş yapacağı, yıkılacak bina sayısı, ölümler, yardımlar, kurtarma ekipleri, her kurumun görevi gibi tüm işler ayrı ayrı planlanmış ilk yardıma gelecek yakın iller bile belirlenmişti.
5 Şubat 2023 akşamı Kahramanmaraş’ta yoğun kar yağışlı bir hava vardı. Kahramanmaraş’ta merkez ve tüm ilçelerde okullar 6 Şubat 2023 Pazartesi günü tatil edilmişti. Ben de Erzurum’dan yeni gelmiştim. Kızımın rahatsızlığı vardı. O gece biraz kasavetliydi. Yol yorgunluğuyla salonda otururken uyumuşum. Eşim çocuk odasında, kızım yatak odasında, oğlumda oturma odasında yatıyordu. Gece bir yarısında kızım yanıma gelerek, baba yerine yat diyerek yatak odasına yattım. Uyumuşum.
6 Şubat 2023 saat 04.17 yer yerinden oynuyordu. Allah’ım bu nasıl bir sallantı. Koskoca ev, apartman beşik gibi sallanıyordu. Sanki kıyamet kopuyordu. Saniyeler geçtikçe durmak bilmiyordu. Durur gibi oluyor ama sonra daha da hızlanıyordu. Hanımın bağırmasıyla uyanmıştım. 10-15 saniye geçmişti. Elektrikler kesilmişti. Kızım ağlamaya başlamıştı. Korkmasın diye kendime çekip iyice sarılmıştım. Biraz sakinlemişti. Ama sarsıntı devam ediyordu. Doğu-batı, güney-kuzey ve zik-zak yaparak sarsıntı devam ediyordu. Duvarlardan çatırtılar geliyor, sıvalar dökülüyordu. Etraftan korkunç sesler geliyordu. Saniyeler tükenmek-bitmek bilmiyordu.
Beşik gibi sallanıyorduk. Sarsıntının bitmesini bekliyordum. Ortalık çok karanlık olmuştu. Her şey dökülmüş, sağa sola savrulmuştu. Hanıma ve oturma odasında yatan oğluma yerlerinden kalkmamalarını söyledim. Nihayet sarsıntı durmuştu.
Aile fertlerine durumlarının nasıl olduğunu sordum. İyiyiz sesleri gelince zaten herkes dışarı koşuyordu. Dışarda kar yağıyordu. Hava çok soğuktu. Apartman merdivenlerinde insan çığlıkları yükseliyordu. Apartmanın sıcaklığı kaybolmuştu. Toprağın fırlatışı gibi insanlar apartmanda dışarı fırlıyorlardı.
Elektrikler kesilmiş her taraf karanlıktı. Oğlumla birlikte telefonun ışığını yakarak telefonumuzun şarz aletini, cüzdanımı ve arabanın anahtarını alıp üzerimi giyip, paltomu da alarak hızlı bir şekilde dışarıya çıktım. Dışarısı kıyamet sahnesiydi. Mahşer gibi kalabalıktı. Herkes kendi derdindeydi. Aşırı kar yağıyor ama kimse kar yağdığının bile farkında değildi. Üzerine bir şeyler alıp dışarı çıkan şanslıydı.
Evimizin karşısında kapalı pazar alanı vardı. İnsanlar oraya yoğunlaşıyorlardı. Ben ve ailem arabaya geçtik. Apartmanımız yıkılmamıştı ama çok kötü sarsıldığından döküntüler olmuş dengesi bozulmuştu. Arabayı çalıştırarak biraz ısınmaya başladık. Ancak on dakika sonra araba tekrar sallanmaya başlamıştı. Artçı sarsıntılar oluyordu. Arabayı apartman olmayan bir bölgeye aldım.
Bulunduğumuz mahallede tanıdık kimler var aramaya başladık. Birkaç blok ötede ikamet eden kız kardeşim ve enişteye ulaştık. Arabanın anahtarını almadan çıkmışlardı. Hemen gidip onları bizim arabaya aldık. Arabanın yakıtı azdı. Yakınlardaki petrole gidelim dedik. Petrole gittik ama aşırı kalabalıktı ve yakıt yoktu. Depremden dolayı tüm petroller yakıt veremiyorlardı. Arabayı güvenli bir bölgeye alarak günün ışımasını bekledik. Bu arada il dışından ülkemizin birçok ilinden tanıdık arkadaşlar sabahın o saatinde arıyor durumumuzu soruyorlardı.
Kahramanmaraş’ta Rıdvan Hoca Vakfının yönetim kurulu başkanlığını yapıyordum. Vakıf faaliyetlerini yürüttüğümüz komisyon watsap gruplarımız vardı. Mesaj atarak arkadaşlardan ses vermelerini istedim. Gruptaki iki arkadaştan ses gelmedi. Telefonlarını aradım ulaşılamıyordu. Binalarının yıkıldığını öğrendik. Binaları çarşı tarafındaydı. En azından bir şeyler yapabilir miyiz diye o tarafa gidelim dedik. Ama her taraf enkaz yığınıydı. Caddeler, sokaklar birbirine karışmıştı. Yollar kaybolmuştu. Gitmek mümkün değildi. Vakıf mütevelli heyeti başkanı Seyfi Pınarbaşı ile irtibat kurduk. Vakıf merkezine gelmiş, vakıf binasında hasar yok diyordu. Vakıf binasına gidelim dedik ama hem yolların yıkıntılardan dolayı kapalı olması, hem de trafik yoğunluğundan bir yere gidemedik. Kendi İlçem olan Andırın’da herhangi bir hasar olmadığını akrabalarımızdan öğrendik. Andırına gitmeye karar verdik. Çıplak elle enkazlar da yapılacak bir şey yoktu.
Sanayinin içeresindeki bir petrolde yakıt olduğu haberini alınca doğruca sanayideki petrole gittik. Çok yoğun bir sıra vardı. Mecburen bekledik. Sıra gelince herkese olduğu gibi bize de 200 TL lik yakıt verdiler. Ancak Andırın’ın ana yolu olan Başkonuş yaylasının kardan kapalı olduğunu öğrendik. Osmaniye üzerinden Andırın’a gitmeye karar verdik. Yola çıktık. Aman Allah’ım bu ne kalabalıktı. Yollar yarılmıştı. Yoldaki direkler yıkılmış, asfalt kalkmıştı. Fay hatları yolları ikiye bölmüştü. Daime var olsun devletimiz, ulaşımı sağlamak için o saatlerde, çukura dönüşmüş, kaybolan yolları tamir ediyordu. Arabalar zorda olsa ilerleyebiliyorlardı. Öğleyin Elbistan merkezli depremi yolda hissettik.
Yolda ilerlemek çok zordu. Nurdağı’na vardığımızda durum çok kötüydü. Gittiğimiz yol boyu Türkoğlu-Beyoğlu-Şekeroba her tarafta yıkıntı olmuştu. Nurdağı-Osmaniye otoban yolu kapanmıştı. Nurdağı da yıkılmıştı. Araç trafiği ilerlemiyordu. Nurdağı’nın zirvesine kadar araç kuyruğu vardı. İlerlemek mümkün olmuyordu. Geri dönme kararı aldık. Zar zor dönerek aynı yoğunlukla Kahramanmaraş’a akşam saatlerinde geri gelebildik. Andırın’a alternatif bir yoldan gitmeye karar verdik. O yolda kar olmadığını, yolun açık olduğu haberini aldık. Rabbimize duamızı ederek karanlıkta yola çıktık. Dik rampa, virajlı, sisli ve hafif kar yağışlı yollardan zar zor ilerleyerek, Andırın İlçemize saat 22:00 civarında ulaştık. Ne bir su içmiş, ne bir ekmek yemiştik. Şeker hastası olmama rağmen Allah ayrı bir güç vermişti. Rabbimin bir felaketi karşısında, bir lütfuyla karşılaşmıştık.
Andırın da depremi çok şiddetli hissetmiş ama çok şükür yıkıntı ve can kaybı olmamıştı. İnsanlar toplanma alanlarında, arabalarda ve güvenli yerlerde kalıyorlardı. Biz de o gece tedbir amaçlı arabamızda kalmıştık. Şiddetli kar yağıyordu. Sabah dışarı çıktığımızda her taraf bembeyaz olmuştu.
Sabahleyin hem yakıt almak için hem de istişare etmek için vakıf mütevelli heyet başkanımız Seyfi PINARBAŞI da Andırın'a geldi. O da ailesini güvenli bir yere bırakıp Kahramanmaraş a dönmeyi planlıyordu. Genel bir istişarede bulunduktan sonra ben, iki oğlum ve eniştem Saim Dalkıran’la beraber ertesi gün arabamıza Andırın’dan ekmek, yakıt ve bir takım ihtiyaçları alarak Kahramanmaraş’a dönmeye karar vererek yola çıktık. Vakıf bünyesinde hemen deprem kriz yönetimi oluşturduk. Yönetim kurulumuz ve faaliyetlerimizi yürüttüğümüz komisyonlarımızla birlikte organize olduk. Ülkemizin dört yanından arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, akrabalarımız arıyorlardı, Evimiz açık, misafir edebiliriz diye, ama şehrimizin bize ihtiyacı vardı. Ülkemizin dört bir yanından tırlarla, arabalarla ihtiyacımız olan tüm yardımlar şehrimize gönderiliyordu. İyi bir organize olmak gerekiyordu. İkinci el giysilere bile ihtiyacı olanlar alırken kuyruklar oluşuyordu. Bazen bir kargaşa oluyor, bazen insanlar gelen her şeyden faydalanmak için hoş olmayan davranışlar sergileyebiliyordu.
Vakfımızın binası sağlam raporu almıştı. Bizim evlerimize ağır hasarlı raporu verilmiş, bir daha girmemiz mümkün değildi. Bizde depremzedeydik ama canımızı bağışlamıştı Rabbimiz. Vakıf binamıza elektrik ve su verilmişti. Yatakhanemiz yoktu ama bulduğumuz battaniye ve yastıklarla 60-70 kişinin yatabileceği yerler oluşturmuştuk. Zaten kimse uyumuyordu. 3-4 saatlik bir uyku ile herkes arı gibi çalışıyordu. Her türlü olumsuz fiziki ve hava şartlarına rağmen arkadaşlar bıkmadan usanmadan yorulduk demeden çalışıyor koşturuyorlardı.
Öncelikle gelen yardımların düzenli dağıtımının sağlanması için bir depo ve halı saha ayarladık. Arkadaşlarla görev bölümü yaptık. Yardım çağrısı yapan insanlara arabalarımızla yardımları bulundukları yerlere ulaştırmaya başladık. Devlet kurumları ayrı organize olmuş, sivil toplum ve diğer kurum ve kuruluşlar ayrı organize olmuştu. Her kes elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Bir kısım arkadaşlar enkazlar da kurtarma ekiplerinde çalışıyor, bir kısım arkadaşlar onların ihtiyaçlarını karşılamak için enkazları geziyor, bir kısım arkadaşlar çadır dağıtıyor, bir kısım arkadaşlar su ve gıda dağıtıyor, bir kısım arkadaşlar yemek dağıtıyor, bir kısım arkadaşlar yardım depolarında organize yapıyor ve gelen yardım tırlarını indirerek dağıtılmasını sağlıyor velhasıl her kes elinden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyordu. Vakfımıza dışardan gelen yardım kuruluşlarını karşılıyor onlara deprem bölgelerini yıkılan binaları ve enkazları gösteriyorduk.
Durum içler açısıydı. Bildiğimiz gezdiğimiz gördüğümüz devasa binalar yerle bir olmuş, altında insan çığlıkları ve üzerinde ara kurtarma ekipleri ve her enkazın başında, bir battaniyeye sarılmış önüne bir ateş yakılmış en kaz altında kalanların yakınları bir umutla bekliyorlardı. Bir tarafta enkazlardan cansız olarak çıkarılıp, ceset torbalarına koyulmuş yerde yatan insan bedenleri.
Gün geçtikçe müthiş bir dayanışma örneği de sergileniyordu. Nereye adımımızı atsak sivil toplum örgütleri, belediyeler, dışardan gelen devlet kurumları organize olmuş yemek dağıtıyor, diğer yardım faaliyetlerinde bulunuyorlardı.
Şehrimizin statları, boş alanları, okulları, park-bahçe alanları çadır kentlere dönüşmüştü. Bir taraftan da konteyner kentler kuruluyordu. Burada başta çocuklar ve anne-babalar olmak üzere insanların morale-motiveye ihtiyaçları vardı. Vakfımızda eğitimcilerden ve gençlerden oluşan ekipler oluşturarak psiko-sosyal etkinlikler yapmaya başladık. Yoğun bir talep vardı.
Yaptığımız çalışmaları devletin ilgili kurumlarına da bildirmeye başlamıştık. Başta görülen organize bozukluğu gün geçtikçe azalıyor, daha organizeli çalışmalar yapılıyordu. Olması gereken de buydu.
Yoğun tempoyla çalışan arkadaşları biraz dinlenmeleri için gittikleri illere ailelerinin yanlarına gönderiyorduk ama onların akılları deprem bölgesinde kaldığından hemen geri dönmek istiyorlardı. Geldiklerinde aynı heyecan ve tempoyla çalışmaya devam ediyorlardı.
Kahramanmaraş İlimizde iki ay içerisinde enkazlar kaldırıldı ama ağır hasarlı binaların yıkımları halen devam ediyor. Onun için her taraf toz-toprak içerisinde. Bazen bir binanın yıkılması aylar sürebiliyor. Yıkım firmaları enkazdan çıkaracağı demirin derdine düşmüş. Halk çadırlardan konteyner kentlere yerleştirilmiş ama buralarda da sorunlar bitmiyor. Esnaf konteynerlerde işyerlerini yeniden kurmaya çalışıyor. Belediyeler öncülüğünde konteyner çarşılar oluşturulmuş. Ev ve işyeri kiraları had safhada. Okullar açıldı, ama sabah başka bir okul, öğleden sonra başka bir okul eğitim yapıyor. Üniversite uzaktan eğitime devam edecek. Sağlık sistemi yetersiz, hastane ortamları uygun değil. Aşırı kalabalık var. Hastalar muayene olmak için saatlerce beklemek zorunda. Ameliyatlar yapılamıyor. Tarımda çiftçi üretimine devam etmeye çalışıyor. Devletimizin yoğun destekleri var.
Velhasıl İlimizin toparlanması için iyi bir sabır gerekiyor. Belki beş, belki on yıl. Depremler ülkemizde ilk değil, son da olmayacak. Ders almak lazım diyorum ama insanoğlu unutkandır, Unutmamak dileğimle…