DEPREMDE HAFIZAM KALDI
(Editör: Ali YALÇIN)
Hafıza Yazısı: 40
(Ferman SALMIŞ / Eğitimci-Yazar)
Sevgi ne kadar derinse; acı o kadar büyük olur, demiş Spinoza…
DEPREMLER VE PORTRELER
“Malatya ve Murat Bilim” ya da “Üşümek…”
İnsan, insanın memleketidir; dönüp dolaşıp döneceği yeridir.
Bazen bir insan tanırsınız ve hayatınız değişir. Çünkü size bambaşka bir dünya sunar; sözleriyle, düşünceleriyle, dünyaya ve hayata bakış açılarıyla, dostluğuyla, arkadaşlığıyla... Bazen bir insan bir şehirdir; caddelerini gezersiniz, müziğini dinlersiniz, bir çınarın altında oturup soluklanırsınız, dost meclisine katılırsınız. Ailenizden biridir, ondan gizliniz, saklınız yoktur, onunla bir şehri boydan boya gezersiniz. Murat Bilim; Malatya kokusuydu, suyuydu, mertliğiydi. Kendisini 1996’da tanıdım. Hep güler yüzlüydü, dobraydı dobra... Sözünü esirgemezdi. “İtiraz hakkını” sıklıkla kullanırdı. “Ben, darası alınmış bir hayata başkaldırdım…”derdi. Türküleri ve şiiri severdi. Misafir ağırlamayalı bilirdi, dost meclislerinde sohbet ederdi.
Entelektüel kimliği olan biriydi. Okumayı severdi. Öğretmenevindeki odasında, bir kitaplığı bulunurdu, kendisini tanıyanlar ona kitap getirirlerdi. Arada bir kitapevlerine birlikte uğrardık, özellikle istediği kitaplar olurdu. Şiir kitaplarının yanı sıra; roman, felsefe ve düşünce kitapları okurdu. Son zamanlarda “Spinoza” üzerine kafa yoruyordu. Zaman zaman ondan alıntılar yapar, tartışma fasıllardı açardı. Haftada bir akşam bir araya gelirdik. Bir fasıl grubumuz olurdu, saz ve söz eksik olmazdı. Birkaç arkadaşımız güzel türkü okurdu, onlarla karşılıklı türkü söylerken akıp giderdi. Arguvan, Elazığ, Urfa türkülerini ayrı güzel söylerdi.
Şiir yazdığı zaman; önce whatsapptan birkaç arkadaşa gönderir sonra dost meclislerinde şiirlerini okurdu. Hatta bir televizyonda uzun dönem şiir programı bile yaptı. Çok sayıda konuk ağırladı. Dönem dönem farklı internet sitelerinde güncel konular üzerine köşe yazarlığı da yapıyordu. Uzun yazılar yazardı genellikle. Bazen bilgisayarında yazılar açar, oradan alıntılar yapardı. Sonra yazdıkları üzerine konuşma faslı açar, değerlendirmeler yapardık. Siyasete sıcak bakıyordu Murat, birkaç dönem belediye başkanlığı için başvuruda bulunmuştu. Battalgazi’ye belediye başkanı olup doğduğu, yaşadığı bu muhitte güzel çalışmalar yapmak istiyordu, örnek uygulamalar… Şehrin çehresini değiştirmek onun en büyük hayallerinden biriydi.
Şehrin eşrafını çok iyi tanırdı. Öğretmenevi Müdürlüğünden kaynaklı birçok kesimle diyaloğu olur, onlarla bir araya gelir, makamında ağırlardı. Şehirde birini tanımak istiyorsanız, önce ona sormak neredeyse bütün arkadaşlarının bildiği bir konuydu. Vefatından sonra arkadaşlarımızla birlikte “Islık Çal Uzaklarıma” adlı şiirlerinden oluşan bir kitap yayınladık. Editörlüğünü sevgili Fatma Zeren’in yaptığı şiir kitabını, Malatya’da yaptığımız bir anma toplantısında kızı Hatice Berfin kendisi adına kitabını imzalamıştı. Kürsüye çıkan dostları; onun için duygulu, içten konuşmalar gerçekleştirmişlerdi. Vefatının birinci yılında, mezarı başında ona vefasını gösteren dostlar, bizleri de çok duygulandırmıştı.
6 Şubat “Büyük Deprem”ini görmedi Murat, depremden tam altı gün önce aramızdan ayrıldı. Şehrin trajedisini, ağıtları, figanları görmedi. Uzun yıllar boyunca müdürlüğünü yaptığı Malatya Öğretmenevi binasının yıkılışını, enkazını da görmedi. Uzun bir süre, Öğretmenevindeki odasından özel eşyalarının alınmasına izin verilmemişti, çünkü binanın geriye kalanı her an yıkılabilirdi ve büyük tehlike oluşturmaktaydı. Sonra dostlar bir yolunu bulup özel eşyalarını, kitaplarını, saatlerini, kalemlerini oradan alabildiler. Bizler için Murat’ın ölümü zaten depremdi; sonra o büyük deprem oldu. Şehirler haritadan silindi, on binler veda etmeden/ edemeden çekip gittiler aramızdan. Asrın en soğuk soluğuydu ölüm. Hepimiz çok üşüdük, hâlâ üşüyoruz. Vefa ve dostluk, insan hayatında çok önemli olan iki değerdir. Vefa, birine karşı olan minnettarlığımızı ifade ederken dostluk ise karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı güçlü bir ilişkidir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde vefa ve dostluk olmadan sağlıklı iletişim kurmak mümkün değildir. Bu iki kelime, Murat Bilim için önemliydi. Biz onunla dost meclislerinde sıklıkla tatlı bir üslupla tartışırdık, bizi bilenler: “Biz araya giremeyiz…” deyip gülümsemekten kendilerini alamazlardı.
“Unutursan küs kalacam bulutlara, yağmasın diye yağmur…”
Murat Bilim zeki ve esprili bir dosttu. Her mevzuya uygun bir anlatısı vardı. Refik Hoca’nın arkadaşlarıyla bir seyahat hikâyesi vardı ki hepimizi kırdırır geçerdi. Taklit yeteneği bir Allah vergisiydi. Öyle ki arkadaşlar durmaz, ha bire kendisinden bu fıkraları, yaşanmışlıkları anlatmasını isterlerdi. O konuşmadığı zaman herkes susardı. Sonra: “Bakın, işte ben konuşmadığım zaman, buranın tadı olmuyor!” diye kahkahayı patlatırdı. Yakın dostlarından kendisiyle ilgili düşünce ve hatıralarını isteyeceğim. Gelen yazıları, tanıklıkları bir araya getirip bir Murat BİLİM kitabı yayımlamayı planlıyoruz. Böylece, Malatya’nın bu kadirşinas güzel insanını gelecek kuşakların tanıması ve tanıklıkların kayıt altına alınması sağlanmış olacaktır. Bu yazıda, arkadaşlarının uzun bir listesini yayınlamak mümkün; isterseniz onu kitap hazırlanınca okuyucularla paylaşırız. Birbirinden kıymetli arkadaşlarımız oldu; eminim bir türkü söylendiğinde, bir dost meclisi bir araya geldiğinde herkes onu hatırlayacaktır, hatırlamaktadır da. O, her şeyden önce bir öğretmendi ve onun kutsallığının farkındaydı. Çeşitli yerlerde bu görevini canı gönülden yapmıştı. Mardin-Savur da bu duraklarından sadece biriydi. O ve onun hatırası hep aramızda, dizeleri bunu hissettiriyor…
Ben ki gençlik rüzgârıyken,
Diyarbekir, Mardin, Savur,
Savruldum...
Okulumda o esmer çocukların gözleri vardı.
İlk merhabam hep oralarda kaldı.
Hiç veda etmedim…