DEPREMDE HAFIZAM KALDI - (Hafıza Yazısı: 12 - Hikmet YILDIZ - Psikolog-Aile Danışmanı)

DEPREMDE HAFIZAM KALDI -  (Hafıza Yazısı: 12 - Hikmet YILDIZ - Psikolog-Aile Danışmanı)
A- A+

DEPREMDE HAFIZAM KALDI

(Editör: Ali YALÇIN)

Hafıza Yazısı: 12

(Hikmet YILDIZ - Psikolog-Aile Danışmanı)

BİR ŞEHRİN HÜZNÜ

Şiddetli bir sarsıntıyla uyandım, kalktım, gittikçe şiddetlenen bir sarsıntı, geçmişteki depremlere benzemiyor kalkıyorum yatağın yanına dizlerimin üstüne çöküyorum. Sakinim, geçmesini bekliyorum televizyon düşüyor dolabın üstünden, kartonpiyerler düşmeye başlıyor, duvarlar çatlıyor ama hala sakinim, geçer birazdan, bina sağlam bir şey olmaz diye düşünüyorum. Şiddet azalmıyor, yabani bir ata yüklenmiş gibi binamız zıplayıp duruyor sağa sola, ileri geri sarsılıp duruyoruz. Bu çok uzun bir sarsılma, sanki bitmeyecekmiş gibi, 75 dakika süren 75 saniye. Neyse bitti, kalkıyorum üstümü giyiniyorum, telefonumu, el çantamı alıp kapıya gidiyorum. Komşular korku içinde merdivenlerden koşuyor, ben de anahtarı alıp iniyorum. Hava soğuk, kar var, dışarı durulacak gibi değil. İnsanlar titriyor, soğuktan mı korkudan mı, belki de ikisinin karışımı. Bir süre bekledikten sonra otoparktan arabamı alıyorum, araba buz gibi. Klimayı açıyorum, nasılsa geçer sakinleşir her şey, sonra eve geçerim, diye düşünüyorum. Yakıt deposuna bakıyorum yarım, tam karşıda benzinlik var iyisi mi doldurayım, iki araba var önümde, dolduruncaya kadar kuyruk oldu. Ana baba günü, her taraf araba, herkes arabalara doluşmuş bir anda. Bu kadar araba nasıl bir anda caddelere çıktı şaşırıyorum.

Benzinlikten caddeye çıktım. Fahri Kayahan caddesinden çevre yoluna doğru gidiyorum ilerlemek mümkün değil. Amaçsızca yola devam ediyorum. Sonrasında herkesin aynı durumda olduğunu görüyorum. Ölüm sessizliğinde her yer kimse korna çalmıyor, kimse acele etmiyor cenaze korteji gibi hayat sitesinin olduğu kavşağa geliyoruz. Eyvah... Yıkılmış. İtfaiye başında, kurtarma çalışmalarına başlamışlar, tanıdığım insanların olduğu bir site, tutamıyorum kendimi, depremin şiddeti gözyaşlarımı daha yeni püskürtüyor dışarı . En sağdayım, sağa dönüyorum. Gülümser Caddesi’ne, önümdeki aracı takip ediyorum herkes gibi. Bir hedef yok; sokaklara dalıyoruz karınca sürüsü misali, herkes sakince önündekini takip ediyor, bazen karar değiştirip sağa sapanı, bazen sola sapanı takip ediyorum. Bir müddet anlamsızca sokaklarda araba sürdükten sonra, tekrar Fahri Kayahan caddesine döndüm. Cenaze korteji devam ediyor sessiz, içe akıtılan korku, dışa akıtılan gözyaşlarıyla kendini ele veriyor. Şehirde ölüm sessizliği, şehrin ölümünün sessizliğiydi bu. Kortej tüm sokaklarda, caddelerde saygı yürüyüşü yapar gibi, adım adım ilerliyor, sanki veda eder gibi, sokaklara, binalara ,sitelere…

Hilal Park’a yöneldim. Köşede Palmiye Sitesi içinde 17 kişi, herkes gibi, sadece artçı depremler bekliyorlar. Yaşlı büyüklerini yalnız bırakıp dışarda kalmak istememişler. Nerden bilecekler ikinci kıyametin yakınlaştığını, bu görüşmenin son görüşmeleri olacağını.

Kimsenin kimseye kızmadığı bir zamanda öylece park ettim caddenin kenarına. Neyi beklediğimi, beklediğimizi bilmeden… Dışarıda bekleyenler var, konuşmalar geliyor kulağıma, enerjisi düşük cümlelerle sıralanıyor, “Merkez, Akpınar tamamen çökmüş diyorlar”. Cümleler özgürleşemiyor hüznün, korkunun, soğuğun hüküm sürdüğü bu yerde. Bütün duyguları karışık, davranışlar yavaşlamış. Şehir can çekişmekte, şehir Fatiha beklemekte…

Aydınlanmaya başladı etraf... İnsanlar hala neyi kaybettiğinin merakında. Merak ve korku… Ne kaybettik, dün uyuduğumuz zaman nelere sahiptik, şimdi nelere sahibiz. Kimse bilmiyor. Aydınlanıyor etraf, bununla birlikte görülen soluk yüzler, soğuk yüzler, boğuk sesler. Aydınlanmaya başlıyor etraf, beyaz bir örtüyle altındaki yıkıntıyı gizleyemeye çalışır gibi kar, bütün hızıyla yağmaya devam ederken, insanların yüzlerini aydınlatıyor, korkmuş, umudu var ile yok arasında, yakamozlar gibi Parıldayıp hemencecik sönen gözleri ortaya çıkarıyor. Kar yağışı devam ediyor. Acıları soğutmuyor bu kar, bu soğuk. Aklıma ailem çocuklarım geldi, onlar İstanbul’daydı. WhatsApp dan bir durum paylaştım: iyiyim… Ne kadar olabilirsem.

Arabayı Fahri Kayahan’ da sitenin önüne park ettim gelen telefonlara cevap veriyorum. Eşimle konuşurken onu sakinleştirmeye çalışıyorum. Gelmek istiyor, izin vermiyorum. Kızım hastanende görevinde, tedirgin, ağlıyor. Oğlumuz Furkan, görev yaptığı hastaneden gönüllü doktor olarak UMKE grubuyla birlikte sabah yola çıkmış, Malatya’ya gelmek istemiş ama, Hatay'a yönlendirilmiş oranın durumu daha kötüymüş. Duygulandım, dua ettim.

Telefonlar devam ediyor Almanya'dan danışanım ve yakın aile dostumuz Ayşe Hanım ile görüşüyorum.

 Saat 13:24 bir sarsıntı başladı, artçı diye düşündüm, gittikçe şiddetlendi, o kadar ki önünde durduğum sitemizin B Bloku üzerime doğru gelecek sandım, arabadan çıkıp caddenin ortasına geldim. Tamamen durmuş trafikte bir arabaya tutunmaya çalıştım, ayakta zor duruyordum. Sarsıntı o kadar güçlü ki hangi binanın hangi tarafa çökeceğini hesaplamaya çalışıyorum, ona göre yer belirlemeye çalışıyorum. Kendime caddenin ortasında, ayaklarımda ayakkabılarım erimiş kar sularının hücumuna uğruyor, kimin umurunda şimdi, suların içerisinde kalmış ayaklarım. İlk toz bulutu karşıdan yükseliyor yedi katlı Palmiye Apartmanı çöküyor, daha ilerdeki toz bulutunun hangi binaya ait olduğunu göremiyorum. Büyük bir sarsıntı, büyük bir korku tek şekilde tarif edilir: kıyamet.

Çöken Palmiye Apartmanı’nın bulunduğu Hilal Park’ın olduğu yere zor bela arabayla gidebiliyorum. Artçılar hala devam ediyor, çatılardan parçalar kopuyor hala, kar bir taraftan yağarken bir taraftan da  eriyor. Aklıma durum paylaşmak geliyor WhatsApp dan: Hala iyiyim

Ne yapacağımı bilmez halde öylece oturuyorum arabada tekrar eşimle görüşüyorum: Malatya yıkıldı, kıyamet koptu diyorum. Ağlıyor...

Koçluğunu yaptığım öğrencim Kutay Erdil arıyor, o da ağlıyor, size bir şey oldu mu hocam diyor, duygulanıyorum, yok diyorum, o halde bize gelin diyor. Hayır diyorum o ısrar ediyor, sonrasında babası Prof. Dr. Nevzat Erdil arıyor. Çok ısrar edince üniversitede kaldıkları lojmanlarına gidiyorum. Nevzat Bey ve araştırma hastanesinde görev yapan eşi Prof. Dr. Feray Erdil hanımefendi dört gün boyunca beni evlerinde misafir ettiler.  Zor zamanlarda uzattıkları el çok anlamlı ve değerliydi benim için. Deprem günlerinde hastanenden ayrılmadan fedakârane bir şekilde görev yapmaları takdire şayandı. Kendilerine teşekkür edip dört gün sonra ayrıldım. Sivas’a gittim. Eşim bütün itirazlarıma rağmen dayanamayıp Sivas’a bilet bulup gelmişti. Havaalanından aldım. İki gece Sivas'ta kaldıktan sonra, oğlum, görevini altı gün sonra devredip yola çıktığını haber verdi. Kendisini araç bulamadığı için Adıyaman Gölbaşı’ndan almalıydık. Sivas’tan yola çıkıp Adıyaman Gölbaşı’na gelinceye kadar felaketin boyutlarını daha yakından teşhis ettim. Ermenek’te yolun sağında ve solunda ayakta kalan tek bir bina yoktu, olduğu gibi çökmüştü. Yollar yol olmaktan çıkmış ,yer yer 2-3 metrelik aralıklar oluşmuştu. Gölbaşı’na gittik. Bir benzinlikte koca tırların park ettikleri yerde devrildiklerini gördüm. Bu felaketin boyutunu çok iyi bir şekilde gösteriyordu. 

Oğlum Furkan altı gün boyunca çıkarmadığı botlarıyla, elbiseleri ile karşımızdaydı. Altı asrın bütün acılarını altı güne sığdırmış olarak gelmişti. Binlerce ölüyü teşhis edip raporlamak, ceset torbalarına koyup istiflemek ve bunlarla altı gün geçirmek... Kimi zaman açlığa aldırmadan hastaların yardımına koşarak, soğukla mücadele ederek, fırsat bulduğunda ekmek dağıtımı, sonrasında çöken hastaneye girip canlı aramak, uykusuz olarak felaketin bütün travmalarını yaşamak... Ruhunda neler vardı bilmiyorum. Bir süre kendine gelmesini ve dinlenmesi gerektiğini söyledim. Hayır, dedi bir gün yeter, sonrasında görevdeyim dedi. Söyleyecek sözüm yoktu. 

Biz onu aldıktan sonra dönüş yoluna geçtik. Bütün umutlarımızın cesetlerini toplayarak, belki yeşertecek bir merci buluruz ümidiyle  arabamıza yükleyip yola çıktık .Öyle ya, insan sahip olduğu her şeyi yitirince, geriye ne olarak kalır? Her şeyini yitiren insan yeniden nereden başlar? Kendini nasıl tanımlar? Zor zamanlar, zor SORULAR ve zor cevaplar. Hala iyiyiz.      13.09.2023

Palmiye Sitesi’nde  enkaz başında umut bekleyişi…
Kubbedagi.com'da yayınlanan haberler kendi haber merkezi veya haber paylaşımı yaptığı müstakil diğer haber sitelerinin haberleridir. Bu nedenle Pütürge-Doğanyol Eğitim Vakfı kaynaklı haberlerin dışında diğer haberlerin alınıp başka sitelerde yayınlanmasına kesinlikle izin yoktur.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.
Çok okunanlar