İnönü Üniversitesi depremin Malatya'ya verdiği hasar ve nedenleri ile ilgili ciddi bir çalışmaya imza attı. Üniversitenin Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyeleri tarafından hazırlanan “Malatya Deprem Raporu ve Eylem Planı” adlı bu raporunda çok önemli detay ve tespitler yer aldı. Raporda , “Malatya ili için sıvılaşma problemi mevcut olup, zemin ve temel etüt raporlarında sıvılaşma riskinin hesaplanması oldukça önem arz etmektedir. Fakat incelenen bazı zemin ve temel etüt raporunda sıvılaşma riskinin hesaplanmadığı görülmüştür.” tespitine de yer verildi.
Malatya Deprem Raporu ve Eylem Planında, “Deprem bölgelerinde statik açıdan sakıncalı ve binayı gereksiz zorlayan mimarı detaylara izin verilmemelidir. TOKİ konutlarında göçmeyi önleyen kaliteli bir işçilikten ziyade tünel kalıp sistemi gibi güvenli bir yapı tasarım tipinin tercih edilmiş olmasıdır. Zira TOKİ yapıları da aynı müteahhitler, aynı ustalar tarafından yapılıp benzer ekipler tarafından denetlenmesine rağmen bu yapıların hiçbiri depremde ağır hasar almamıştır. Bu durum yapı tipi seçiminin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir” denildi.
İnönü Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyeleri tarafından hazırlanan “Malatya Deprem Raporu ve Eylem Planı” raporu geçtiğimiz günlerde, üniversitede düzenlenen bir toplantıda kamuoyuyla paylaşıldı.
Prof. Dr. İbrahim Türkmen, Prof. Dr. Mehmet Burhan Karakoç, Doç. Dr. Yaşar Ayaz ve Dr. Öğr. Üyesi Talha Sarıcı imzasını taşıyan “Malatya Deprem Raporu ve Eylem Planı”n da yer alan bazı tespit ve çözüm önerileri şöyle:
“-Malatya’da ovalar ve vadi tabanları yerleşime açılmamalı”
“Malatya ilinin zemin faktörü ve zemin ve temel etüt raporlarının özensizliği göz önüne alındığında bu orta ölçekli depremlerin dahi yapılarda hasar oluşturması kaçınılmazdır. Bu anlamda Malatya’da ovalar ve vadi tabanları yerleşime açılmamalı veya bu zeminlerde yapılan yapıların düşük katlı ve yüksek güvenlikli olması gerekmektedir. Üçüncü bir öneri olarak böyle zeminlere yönelik olarak yüksek katlı yapılaşma uygulanacak ise zemin iyileştirme veya ana kayaya uzanan fore kazıklı sistemler tercih edilmelidir.
-“Yeni bir yaşam biçimini oluşturma fırsatı olarak değerlendirilmeli”
Deprem felaketini, yeni bir yaşam biçimini oluşturma fırsatı olarak değerlendirip, yok olan yapı stokunun çağdaş, ekolojik, geleceğe yönelik bir planlama ile yenilenmesi gerekmektedir. Mevcut yapı stokunun hasar durumlarına göre envanterlerinin çıkartılması, buna bağlı olarak terk etme/boşaltma, güçlendirme, onarma veya yeniden yapılma şeklinde belirlenecek müdahalelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.
-“Altyapı sistemlerinin üstyapı ile entegre bir şekilde ele alınmalı”
Ulaşım, iletişim, enerji nakil, atık su vb altyapı sistemlerinin üstyapı ile entegre bir şekilde ele alınması, betonarme dışında daha hafif yapı malzemeleri ve yapım tekniklerinin geliştirilerek uygulanması, inşaat yapım ve denetim esnasındaki bütün kademelerde sorumlulukların daha net bir şekilde belirlenmesi ve bu sürecin sigorta sistemi ile güvence altına alınması gelecek yapı stoku için önemlidir.
Yerel yönetimler şehir imar planlarını hazırlamada daha hızlı olmalıdır. Bölgenin dokusu ve ihtiyaçlarına uygun imar planlarını şehir merkezi mahalle ilçe köy ayırımı gözetmeksizin kaçak yapılaşmayı engelleyecek tarzda yerel yönetimlerin daha aktif olmaları gerekmektedir.
-“Bilimsel kriterlere uygun olarak yapılması gerekmektedir”
Şehrin imar planları yapılırken şehrin büyüme eksenleri yapılaşma için en uygun zeminlerin bulunduğu mekânlara doğru kaydırılması gerekmektedir. Uygulamada aynı ada/parselde farklı kat yükseklikleri verilebilmektedir. Bu duruma son verilmesi gerekmektedir. Bu tarz uygulamalar yerine yapıların oturacağı zeminin taşıma kapasitesine uygun şehir imar planları yerel yönetimlerin sorumluluğunda bilimsel kriterlere uygun olarak yapılması gerekmektedir.
Yapı yükseklikleri (H-max) serbestliği kaldırılmalı, yapı yüksekliklerinin seçiminde zemin durumu, yapı tipi ve seçilen temel şekli dikkate alınarak sınırlandırılmalıdır.
-“TOKİ yapıları da aynı müteahhitler, aynı ustalar tarafından yapılmıştır. Ancak tünel kalıp sisteminin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir”
Kamu kurumlarında proje denetleyen mühendis ve mimarlara meslek içi eğitimler verilmelidir. Proje alanında uzmanlaşan elemanlar sadece uzman oldukları alanlarda görevlendirilmelidir. Deprem bölgelerinde statik açıdan sakıncalı ve binayı gereksiz zorlayan mimarı detaylara izin verilmemelidir. TOKİ konutlarında göçmeyi önleyen kaliteli bir işçilikten ziyade tünel kalıp sistemi gibi güvenli bir yapı tasarım tipinin tercih edilmiş olmasıdır. Zira TOKİ yapıları da aynı müteahhitler, aynı ustalar tarafından yapılıp benzer ekipler tarafından denetlenmesine rağmen bu yapıların hiçbiri depremde ağır hasar almamıştır. Bu durum yapı tipi seçiminin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Güvenli bir tasarım şekli işçilikten kaynaklanan birçok eksik ve hatalı uygulamayı da bertaraf edebilmektedir. Deprem sonrası yapı mahallinde en sık görülen hasarların sebepleri yetersiz donatı, yanlış donatı işçiliği, kalitesiz beton, yetersiz bakım ve yetersiz kür olduğu tespit edilmiştir. Yapı imalatında çalışan ustaların yapıyı projesine uygun yapmadıkları ve/veya hatalı imalatlar yaptıkları görülmüştür. Yapının kusurlu imalatlardan sorumlu olan herkesin bu imalatlar nedeni ile gerekirse ceza almaları gerekmektedir. Beton ve donatı işçiliğinin iyi olmaması, depremde hasar gören yapıların en önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Kontrol mühendisleri tarafından beton ve donatı işçiliği özenle denetlenmeli, işçilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Sahada donatıların standartlara uygun yerleştirilmediği, paspaylarının yetersiz olduğu paspayı aparatlarının hiç kullanılmadığı, donatıların bütün birleşme noktalarında standartlara uygun olarak telle ya bağlanmadığı ya da yetersiz bağlandığı görülmüştür. Bu durum yapılardaki hasarların başlıca nedeni olarak görülmüştür.
-“Malatya gibi 1. derece deprem etkisinde bulunan bölgelerde sadece normal kolonların bulunduğu yüksek katlı yapılardan şiddetle kaçınılması gerekmektedir”
Özelde Malatya da genelde ülkemizdeki neredeyse yapılan bütün yapılarda görülen en önemli eksiklik düşey taşıyıcı elamanların deprem kuvvetlerini güvenle taşıyabilecek düzeyde/ miktarda olmamasıdır. Bu durum ulusal yönetmeliğimizde perdeli elamanların zorunlu olmamasından da kaynaklanmaktadır. Kat sayısı ikiden fazla olan yapılarda, deprem kuvvetlerini karşılamak için, düşey taşıyıcı elaman olarak perde ya da perdeye yakın kolon kullanılması gerekir. Kolonlardan uygun görülenlerin proje esnasında perdeye dönüştürülmesi gerekmektedir. Perdeler elden geldiğince bina cephelerinde dış aksa yakın ve simetrik yerleştirilmesi gerekir. Malatya gibi 1. derece deprem etkisinde bulunan bölgelerde sadece normal kolonların bulunduğu yüksek katlı yapılardan şiddetle kaçınılması gerekmektedir. Düşey elemanları perdeli olan karma yapılı elemanların zorunlu hale getirilmesi gerekmektedir. Kolon yerine perde daima tercih edilmelidir. Bir deprem yönünde bir yapıda en az 2 perde gerekir. Yapının her iki deprem yönünde de Aperde/Ayapı≥0.0015n ve Aperde/Ayapı≥0.008 koşulları yaklaşık sağlanacak kadar perde bulunmalıdır. Perde mutlaka yapı yüksekliğince (temelden-çatıya), kesiti değişmeden devam etmelidir. Üst katlarda veya alt katlarda devamı olmayan kolon ve perdelerden şiddetle kaçınılmalıdır. Çok katlı bir yapıda iki yönde de perde alanının yapı alanına oranının en az 0.008 (veya 0.0015.n) olması gerekmektedir. Standartta belirtilen bu oran günümüzde sadece asansör perdeleri yapılarak aşılmaya çalışılmaktadır. Yapıdaki perdelerin özellikle deprem etkisini bertaraf edebilmesi için mümkün mertebe en dış aksa yerleştirilmesi gerekmektedir. Hâlbuki asansör perdeleri yapının en iç kısmında olup, depreme karşı koymakta yetersiz kalabilmektedir. Burada çözüm olarak asansör perdesinin yönetmelikteki hesaba dâhil edilmemesi olabilir. Perdeli kolonlu bir yapıda deprem yüklerinin %75’i perdeler tarafından taşınabilmektedir. Bölgede yaptığımız gözlemlerde bu oranın çok az sayıda yapıda sağlandığı ve bu yapıların depremden dolayı hasar almadığı görülmüştür. Bunun tersi olarak depremde hasar almış hiçbir yapıda bu oranın yeterli olduğuna rastlanılmamıştır. Bu durum yönetmeliklerde zorunlu tutulmadığı için ülkemizde yeni yapılan bütün yüksek katlı yapılarda önemli bir sorun olarak devam etmektedir.
-“İmar Müdürlüğü yerel yönetim bünyesinden ayrılmalı, bakanlık veya valilik bünyesinde daha bağımsız hale getirilmelidir”
Mevcut durumda imar müdürlüğü yerel yönetim bünyesinde faaliyet göstermektedir. Yerel yönetimler mevzuat gereği her 5 yılda bir değiştiğinden veya değişebileceğinden dolayı alınan kararlar genellikle günü kurtarma modunda olmaktadır. Oysaki imar işleri günlük yapılamaz, şehrin yerleşimi dikkate alınarak 50 yıllık veya 100 yıllık bir perspektifin ışığında planlanması gerekmektedir. Bu şekilde düşünüldüğünde imar müdürlüğü yerel yönetim bünyesinden ayrılmalı, bakanlık veya valilik bünyesinde daha bağımsız hale getirilmelidir. Bünyesinde yetkin inşaat mühendisleri, mimarlar, geoteknik uzmanları görev almalıdır.
Malatya özelinde imar durumuna bakıldığında şu an yerleşimi olan ancak hala imarı yapılmayan
bölgeler olduğunu görmekteyiz. Böyle durumlarda vatandaş kaçak yapı yapmak zorunda kalmaktadır. Yapılan bu kaçak yapılar ise maalesef hiçbir mühendislik hizmeti almamaktadır. Bu tür yapılar az katlı olmalarına rağmen yaşanan depremde ciddi hasarlar almış durumdadır. Yeni yerleşime veya imara açılacak yerlerin en başta zemin özelliklerinin belirlenmesi ve yapılacak yapıların özelliklerinin (kat sayısı, vs) belirlenmesi gerekmektedir.
-“Yeni yerleşim alanlarının seçiminde bilim ve mühendislik ilkeleri gözetilmemiş”
Genel olarak şehirlerde sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşmaya ilişkin hukuksal düzenlemelere yeterince uyulmadığı gözlenmektedir. Şehirlerin gelişim ve yeni yerleşim alanlarının seçiminde bilim ve mühendislik ilkelerinin gözetilmediği kolaycı ve ranta dayanan uygulamaların yöre halkının can ve mal güvenliğini riske sokacak boyutlara ulaştığı görülmektedir
Şehir gelişim bölge ve aksları uzun süreli olarak belirlenmeli, yapı stokunun az katlı olarak yapılması ve yaygınlaştırılması planlanmalıdır. Burada en önemli konuların başında yeni gelişim yerlerinde altyapı sorununu çözmek gelmektedir. Yerel yönetimlere bu konuda ciddi destek olunmalı ve yeni yerleşim bölgeleri belirlendikten hemen sonra altyapı tamamen bitirilmelidir. Daha sonra insanların bu bölgelere yapı yapması sağlanmalıdır. Ancak günümüzde Malatya özelinde bu duruma bakıldığında şehir merkezine yakın olan yerlerin hala imar düzenlemesinin zamanında yapılmadığı görülmektedir. Özellikle bazı muhitlerde bu imar eksikliğinden dolayı tamamlanmayan altyapı yetersizlikleri (özellikle doğalgaz) gayrimenkul sahiplerini kendi arsasına yatay mimariye uygun yapı yapmak yerine, imara açık bölgelerde bulunan çok katlı yapılara yönlendirmektedir.
Yerel yönetim bünyesinde onay için gelen her proje tüm yönleriyle incelenmelidir. Bu incelemeyi yapmak için tecrübeli inşaat mühendisleri, tecrübeli mimarlar görev almalıdır. Bu noktada gerekirse üniversitede görev yapan öğretim üyelerinden de danışmanlık hizmeti alınabilir. Çünkü yapının ruhsatı onaylandıktan sonra vatandaş o ruhsata güvenip, yapıyı yaptıktan sonra artık geri dönüşü olmayan bir durum oluşmaktadır.
-Hangi eksiklikler var?
Malatya genelinde yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz bazı eksiklikler şu şekilde sıralanabilir; Su basman perdesi detay eksiklikleri, asansör perdesi eksiklikleri, merdiven hasarları, dükkân katı kolon mafsallaşmaları, kısa kiriş hasarları, döşeme hasarları ve duvar hasarları çok ağır düzeyde meydana gelmiştir. Asansör perdelerinde ciddi hasarlar var, özellikle bodrum üst kotu, zemin ve 1. Katta hasarlar daha yoğun gözlenmektedir. Su basman seviyesi üst kotu ile devam eden kolon alt yüzeylerinde donatı yerleşim detay hatalarına bağlı kabuk atma ve lokal donatı burkulmaları görülmüştür. Malatya genelinde yapılarda boğaz etriyesi hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Bina ara hollerinde perdelere bağlanan kirişlerde kesme çatlakları çok belirgin görülmektedir.
-“Malatya ili için sıvılaşma problemi mevcut olup, zemin ve temel etüt raporlarında sıvılaşma riskinin hesaplanması oldukça önem arz etmektedir”
Yeni yerleşke planlamaları ve yapılaşmalar için “TBDY 2018’e” ve “Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı’na” uyularak zemin ve temel etütleri yapılmalıdır. Bu etütler ışığında temel tipi seçimi ve gerekiyorsa zemin ıslahı (güçlendirmesi) yapılmalıdır. Ayrıca, Malatya genelinde birbirinden oldukça farklı zemin tipleri görülmektedir. Bu yüzden yapılacak her bir yapı için kendine has zemin ve temel etüt çalışması yapılmalıdır. Bununla birlikte, proje aşamasında zemin ve temel etüt raporlarının birçok yapıda doğru yapılmadığı/ yapılamadığı, sahadan öngörülmüştür. Bu yüzden, Malatya’da yapılan/yapılacak zemin ve temel etütlerinin oldukça ciddi bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki zemin-yapı etkileşimine dair çözümlemeleri ancak alanında uzman bir İnşaat Mühendisi yapabilir. Ayrıca, Malatya ili için sıvılaşma problemi mevcut olup, zemin ve temel etüt raporlarında sıvılaşma riskinin hesaplanması oldukça önem arz etmektedir. Fakat incelenen bazı zemin ve temel etüt raporunda sıvılaşma riskinin hesaplanmadığı görülmüştür.”