DEPREMDE HAFIZAM KALDI
(Editör: Ali YALÇIN)
Hafıza Yazısı: 3
(Cerrah DEMİRCİ / Çevre Yüksek Mühendisi)
6 Şubat saat 4:17. Unutulamayacak bir saat. Bir gün önce, akşam, ertesi güne dair programlar yapmıştık. Yarın için yetiştirilecek işler fazlasıyla çok. Yatamadan önce tekrar tekrar gözden geçiriyorum. Hesaplardan öte hesapların olduğunu felaketin saati gelince anladım. Dehşet bir felaketle 4:17 de uyandık. Sallantı hala devam ediyorken, ben, eşim ve oğlum koşarak aşağıya indik. Büyüklerin yanlarına koşuk. Onları da toparladıktan sonra, olayın şokuyla acaba nereler yıkıldı diye içimizden geçirerek kendimizi güvenli bir yere attık. Yolda giderken yıkılmış binaları ve feryatları gördüğümde oğluma hissettirmemek için bir şey diyemedim. Meğer yıkılan Malatya imiş. Arabada derin bir sessizlik vardı. Dört günümüz arabada geçti. Yatabildik mi ? Öyle sanıyorum birbirimizden gizledik duygularımızı, telaşı ve korkuyu. Oğlumuz bu felaketten en az haliyle çıkabilsin, uyuyabilsin diye uyur gibi yaptım…
Malatya’nın neredeyse tamamı dışarılarda idi…Arabalarında; korkuyla, çaresizlikle bekleyenler…Bizim gibi…
Bu durumun daha fazla sürdürülmesi zor… Bir hal çaresi bulmak durumundayız. Bir akrabaya sığınmak, şokun bu yıkıcı anından çıkabilmek… Bir hal çaresi bulmak durumundaydık. Zamana ihtiyacımız var…
Dört gün böyle geçti. Aile büyüklerini gidecekleri yerlere gönderdikten sonra, ben de ailemle beraber bu zorlu günlerde nerede kalabileceğimin derdinde ,telaşında kalakalmıştım. Neticede, Bingöl Ilıcalar’da bir otele yerleşmek üzere yola çıktık. Yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra otele vardık. Arabada günlerce kalmış olmanın yorgunluğuyla, odamızdaki yatağa oturur oturmaz uyuya kalmışız. Gerçekten uyuyabilmek büyük bir nimet!
Sabah otelde kahvaltımızı yaptık utana sıkıla. Bu duyguyu tarif etmek zor. Hayat normalmiş gibi , bu kahvaltı normal bir kahvaltıymış gibi davranmak imkansız. İçinizde bir tür suçluluk depreşiyor. Elinizde olmaksızın sıkılıyorsunuz. Vicdan ediyorsunuz. Normal zamanların kahvaltısında bunları yaşamak…
Daha sonra kıyafet ihtiyaçlarımızı karşılamak için ilçe merkezindeki çarşıya gittik. Çarşıda toplasanız 10 tane dükkân ya var ya yok. Çamaşır çorap pijama vb. malzemeler satan bir dükkâna girdik. Dükkân sahibi sandığımız abimiz, bizde etki bırakacak kadar alçak gönüllülükle bizimle ilgilendi. İhtiyaçlarımızı tek tek tezgâha indirdi. Tezgâha indirdiği her parçayı büyük bir hassasiyetle deftere yazıyordu.
Kendisine, ihtiyaçlarımızın bu kadar olduğunu belirtip hesabımızın ne kadar tuttuğunu sorduğumda, abi, “bir dakika bunlar yetmez “ dedikten sonra, aldığımız her eşyadan ikişer üçer daha koydu tezgaha. Yeterli olduğunu, fazlasının gereksiz olduğunu söyledim. Hesaplamasını istedim. O ise itinayla malzemeleri poşetleyip elimize tutuşturdu. Ben cüzdanıma davrandım ödeme için. Abimiz “Bunların parası ödendi” dedi. Kesinlikle bunu kabul edemeyeceğimi, paramın olduğunu söylesem de razı edemedim. Israrlarımız kar etmedi. Kabullenmek zorunda kaldıktan sonra aramızda bir sohbet başladı. Merakımı çeken bir şey olmuştu alışveriş esnasında. Gerçi bizimki sadece alıştı. Verişe geçememiştik. Malzemeleri alırken, hassas bir şekilde listeye yazdığını söyledim abimize. Sebebini sordum. Verdiği cevap daha da duygulandırdı bizi: “Abi ben yandaki berber dükkânının sahibiyim. Bu dükkân benim değil. Dükkân sahibi, sabah erkenden Malatya’ya yardım tırı götürdü. Dükkânı da açık bıraktı ki depremzedeler rahatlıkla alışveriş yapabilsinler. Bana gelince, alınanları bu şekilde yazıyorum ki hesabı verebileyim.”
Rabbim bu felakette yanımızda olanlardan razı olsun.
Dükkândan ayrıldıktan sonra birkaç bir şey unuttuğumuzu fark ettik. Sahip olduğum ruh haliyle o dükkâna gidemedim. Abimizden saklana saklana aynı çarşıdaki zincir marketlerden birine girdim. Düşüncem şuydu: zincir market benden para alır, ben de rahat rahat alışverişimi yaparım.
Alacaklarımı aldım ve kasaya yanaştım. Yanımda oğlum vardı. Kasadaki genç kardeşim, oğluma bir çikolata ikram edip aldıklarımı poşetledi. Elimi cüzdanıma attığımda yine o tanıdık cümle: “Abi bunların parası ödendi!”
Rabbim bu millete zeval vermesin inşallah. Rabbim tekrar böyle acılar göstermesin.