DEPREMDE HAFIZAM KALDI
(Editör: Ali YALÇIN)
Hafıza Yazısı: 2
(Rıza PARLAK)
6 Şubat depremi olduğunda İstanbul'daydım. Sabahın erken vaktinde Kahramanmaraş'tan arkadaşım Ahmet Karaçam aradı. "Rıza, Malatya da deprem olmuş durumun nasıl?" dedi. Kalkıp televizyonu açtım, depremi gördüm. Her tarafta felaketin görüntüleri vardı. Mutlaka ve acilen bir şeyler yapmak lazım . Neler yapalirim diye düşündüm . Malatya'ya dönmeye kara verdim. Birilerine faydam olur diye…
İstanbul'a giderken arabamı emekli öğretmen Haydar Sevim'e bırakmıştım. Depremin o ilk şokunda işine yaradığını söyledi. Ben İstanbul'dan gelmeden; Haydar Hoca, Malatya'yı terk edip arabamı Mehmet Ali Başıböyük'e teslim etmişti.
Uçakta, Basri İlhan ile karşılaştım. “Seni istediğin yere bırakayım" dedi ve Mehmet Ali Başıböyük'ün çadırına bıraktı.
Havaalanından gelişimiz oldukça uzun sürdü. Normalde yarım saatlik yol bir türlü geçmeyen bir saat sürdü. Girdiğimiz her sokak ve caddede binalar yıkılmış, yollar kapanmıştı.
Basri İlhan’a teşekkür ettim. Mehmet Ali Başıböyük ile karşılaşmam hüzünlü anlar yaşattı. Çadırda yanan sobanın sıcaklığını ve çekilen acıların derin hüznünü yüreğimde his ettim.
O gün çadırda kalmadım. TOKİ 441 konutlarında evim vardı. Ne durumda olduğunu bilmiyordum. Duyumuma göre zemini sağlam olan bu evlerde büyük hasarlar yoktu ama evimi görmem lazım. Eve geldim . Büyük hasar yoktu ama ev darma dağınıktı. Önce mevcut halin videosunu çektim. Sonra depremde yıkılan eşyaları , kırıkları- dökükleri topladım. Sabah çadıra gidip depremzede kahvaltısı yaptım. Kahvaltıdan sonra da fotoğraf makinasını alıp enkaz alanlarını görmek için ayrıldım. İlk fotoğraflarımı çekmeye başladım. Enkazlarını başında küme küme insanlar vardı. Enkazdan bakışlarını ayıramayan; umutla, korkuyla bekleyen insanlar... Yüzlerinde tüm mimikleri kaybolmuş insanlar...Kimi daha tecrübeli ama çoğunluğun elleriyle enkazdan parçalar alıp yana koyarak umuda bir nebze olsun katkı vermek isteyen insanlar... Bu durumda fotoğraf almak kolay değildir. Ne tür bir tepki veya tavırla karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Ne var ki bu görüntüler de gelecek kuşaklar için çok değerli. Evet böyle düşünüp kendimce cesaret topluyorum. Canlı cansız bir ruh hali ile ellimde ki fotoğraf makinasına bakarak "siz gazeteci misiniz?" soran çok oldu. Sahipleri enkaz başında bekleyen herkesten izin alıp enkaz fotoğrafı çektim. Enkazlar da güvenlik amaçlın bekleyen polis ve jandarmalar "bizi çekme" diyorlardı. Sanırım üstlerden talimat almışlardı.
Tabi bu soğuk şartlarda unutamadığım çok anılarım oldu. Büyük vidonlarda ateş yakıp etrafında ısınmaya çalışanların büyük bir erdemle "gelin çay için" demelerini unutamam. Bir kaç noktada çay ikramlarını kabul edip bu arada da ruh hallerini anlamaya özen gösterdim. Ve devasa bir hafıza birikti makinemde. Onların bir kısmını ilerde tabii ki paylaşacağım...